3-MÜZZEMMİL [ÖRTÜYE BÜRÜNEN] SURESİ
MÜZZEMMİL SURESİ’NE GİRİŞ
Adını, birinci ayette geçen “örtüsüne bürünen” anlamındaki “المزّمّل el-Müzzemmil” sözcüğünden alan sure Mekkî olup Kur’an’ın iniş sırasına göre 3. suresidir. Ancak resmî mushafta 73. sırada yer almaktadır. Bunun sebebi, resmî Mushaf’ta 72. sırada yer alan Cin suresinin 19. ayetinde geçen “لمّا قام lemma kame [kalkınca]” ifadesindeki “قام kame” sözcüğü ile bu surede geçen “ قم kum [kalk]” sözcüğü arasında bağlantı kurulmasıdır. Bu suretle Müzzemmil suresi Cinn suresinin arkasına sıralanmıştır.
Bazı rivayetlerde surenin 20. ayetinin Medine’de indiği de iddia edilmektedir. Gerçekten de ayetin içeriğine bakıldığında, Medine döneminde kanunlaşan hükümlerden bahsetmesi sebebiyle bu görüşün aklen kabul edilebilir olduğu görülmektedir. Ancak Kur’an’ın ileride gerçekleşeceği kesin olan bazı olayları sanki gerçekleşmiş gibi anlatan üslûbuna dikkat çeken bazı bilginler, bir ayetin sırf Medenî hükümler içerdiği için Medenî sayılamayacağını, bu hükümlerin ileride yürürlüğe girmesi kesin olduğu için bu ayette yer almış olabileceğini ileri sürmüşlerdir.
Klasik kaynaklarda[1] surenin iniş sebebi olarak ileri sürülen iki uydurma rivayet şöyledir:
1- Güya peygamberimiz Hıra mağarasında Cebrail’den korkmuş, dehşete düşmüş, hemen Hadice’nin yanına koşmuş ve ona “زمّلونى زمّلونى beni örtünüz, beni örtünüz” demiştir. Bu ayetler de kendisine üstü örtülü iken inmiştir.
2- Bezzar ve Teberani kaynaklı rivayetlerde tamamen farklı bir neden ileri sürülür: Güya Kureyş’in ileri gelenleri Darü’n-Nedve’de toplanmışlar ve “Şu adama bir isim takın da halk ona göre hareket etsin” demişler. Sonra da peygamberimizin “kâhin, mecnun, sihirbaz” gibi sözlerle nitelendirilmesini kararlaştırmışlar. Bu olup bitenler kulağına gidince peygamberimiz üzülmüş, üzerine giyeceklerini örtünüp kaftanına sarınmış. Cebrail vahyi getirdiğinde onu bu halde görünce, ona “Ey örtüsüne bürünen” demiş.
Klâsik tefsirlerde yer alan bu rivayetler hem dayanaksız, hem de akıl ve Kur’an’a terstir. Daha önce Alak suresinde de açıkladığımız gibi, ilk vahyin Hıra mağarasında gelmesi ve peygamberimizin korkuya kapılıp “beni örtünüz” demesi Kur’an’a aykırıdır. Necm ve İsra surelerinde ilk vahyin geliş şekli açıklanmıştır. İkinci olarak; Alak ve Kalem surelerini dikkatle okuyup anlayanların hemen tespit edebilecekleri gibi, peygamberimiz vahiy aldığını ve peygamber seçildiğini o dönemde henüz kimseye söylememiştir. Kısacası, olup bitenlerden henüz kimsenin haberi yoktur. Dolayısıyla Darü’n-Nedve’de toplanılıp peygamberimize isim takmak üzere tartışılmış olduğu iddiası doğru değildir. Peygamberimiz gerekli duyuruyu Müddessir suresinden sonra yapacaktır.
Surenin asıl iniş sebebi, peygamber seçilen Abdullah oğlu Muhammed’in Allah tarafından eğitilmesine devam edilmekte oluşudur. Müzzemmil suresi, üçüncü gecede verilen üçüncü derstir. Dersler arasındaki zaman aralığı maalesef bilinmemektedir. Surenin doğru anlaşılabilmesi için ondan önce inmiş olan Alak ve Kalem sureleriyle birlikte ele alınması gerekmektedir. Bu sure indiğinde Alak ve Kalem sureleri dışında peygamberimize inmiş herhangi bir vahiy yoktu.
3/ MÜZZEMMİL [ÖRTÜYE BÜRÜNEN] SURESİ
Ayetlerin meali:
1-4Ey evine kapanan kişi! Geceleyin –kısa bir süre hariç; bazen gecenin yarısı bazen bundan biraz eksilt bazen de buna biraz ekle– kalk görev yap. Kendine indirilmekte olan Kur’ân’ı da tebliğ ederken düzgünce düzene koy! 5Şüphesiz Biz, senin üzerine çok ağır bir söz/Kur’ân’ı bırakacağız.
6Gecenin yeni oluşum etkinliği/ zihinsel verimi, rahat rahat çalışabilme bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir. 7Şüphesiz gündüzde senin için uzun bir uğraşı vardır. 8Rabbinin adını an ve tüm benliğinle O’na yönel! 9O, doğunun ve batının; tüm yönlerin Rabbidir. O’ndan başka, tanrı diye bir şey yoktur. Bu nedenle O’nu vekil et; “tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak tanı! 10Onların söylediklerine/ söyleyeceklerine de sabret. Ve güzel bir ayrılışla onlardan ayrıl, 11Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları başbaşa bırak! Birazcık süre tanı onlara.
12Kesinlikle Bizim yanımızda bukağılar; ayaklarından bağlayacağımız demir halkalar ve cehennem var. 13Boğazdan zor geçen bir yiyecek, can yakıcı bir azap var. 14O günde ki; yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.
15Şüphesiz Biz, Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi, size, üstünüze tanık olan bir elçi gönderdik. 16Ama Firavun, elçiye isyan etti de Biz de onu korkunç bir tutuşla tutuverdik. 17Buna rağmen eğer küfrederseniz; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden nasıl korunacaksınız? 18Gök bile o günün şiddeti ile parçalanır. O’nun yerine getirmek için verdiği söz gerçekleşmiştir. 19Şüphesiz ki yukarıda anlatılanlar, Kur’ân bir öğüt vericidir/ düşündürücüdür. Onun için, dileyen Rabbine doğru bir yol edinir.
20Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyledir. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin bu işi kolaylıkla yapamayacağınızı bildi de sizin için bu görevi hafifletti. O hâlde Kur’ân’dan kolay geleni öğrenin-öğretin! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah’ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin! Salât’ı [mâli ve zihinsel destek; toplumu aydınlatma kurumlarını] kurun/ayakta tutun, zekat’ı; Allah’ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği vergiyi verin! Güzel bir ödünçle Allah’a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
Ayetlerin Tahlili
1Ey evine kapanan kişi!
Ayetteki, “متزمّل Mütezemmil” sözcüğündeki “ت Te”nin “ز Ze”ye idğam edilmesi [dönüştürülmesi] ile oluşan “مزّمّل Müzzemmil” sözcüğünün anlamı, elbiseye veya herhangi bir şeye bürünen demektir.
Deyim olarak sözcük;
- Uykuya hazırlık, iç çamaşırlarını giyip yatağa yatmak, yorganı üstüne örtmek,
- Kendi halinde yaşamak, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmamak demektir.[2]
Peygamberimizin özellikleri itibariyle ayette ikinci anlam ön plâna çıkmaktadır. Çünkü kişiler toplumdaki davranışlarına göre imaj kazanırlar. Rabbimizin tabiriyle, zihinsel yönden sağlıklı, malî yönden varlığı minnete bulaşmamış, yüce bir ahlâka sahip Abdullah oğlu Muhammed, Darü’n-Nedve üyeleriyle Alak suresinin 9-10. ayetlerinde yer alan tartışmayı yaptıktan sonra evine kapanmış, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz olmuştu. Allah da bu surede ona “Ey örtüsüne bürünen!” diye seslenmiştir. Yani “Ey içine kapanan, toplumsal meselelere karışmaz olan, salâtı/sosyal aktiviteyi, sosyal destekçiliği bırakan Muhammed!”
2 – 4. Ayetler:
Geceleyin –kısa bir süre hariç; bazen gecenin yarısı bazen bundan biraz eksilt bazen de buna biraz ekle– kalk görev yap. Kendine indirilmekte olan Kur’ân’ı da tebliğ ederken düzgünce düzene koy! “Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç,
Tertil
“Tertil” sözcüğü; “Bir şeyin tertibinin güzelliği” demektir. Bu sözcük bedevînin dilinde “Bir şeyden birinin diğerine karışmaması, tarak dişi gibi birbirine karışmamış, karışmayan” anlamına gelir. Bu durum, muhkem, kuvvetli, sımsıkı olmanın zıddıdır. Meselâ dişlerin “tertil”i, “dişlerin seyrek bir şekilde düzene konulmuş, dizilmiş olması” demektir ve bu sözcük Arapçada “güzel dizilmiş dişler” manasında da kullanılır.[3]
Sosyal alanda “tertil” ise “konuşma esnasında sözün, yazarken ise kelimelerin, paragraf veya pasajların birbiri ardınca, tek tek, yavaş yavaş, ağır ağır, tane tane dizilmesi, birbirine karıştırılmaması” demektir. Buna göre Kur’an’ın tertili, “Kur’an’ın indiği şekilde tertibinin korunması, bir necmin bir başka necme karıştırılmaması” anlamına gelmektedir.
Kur’an’ın nasıl indirildiği ve nasıl okunması gerektiği Kur’an’da şöyle açıklanmıştır:
106.Ve Kur’ân’ı, Biz onu insanlara ağır ağır öğrenip öğretesin diye parça parça ayırdık ve Biz onu indirdikçe indirdik! (İsra/ 106)
Demek ki Kur’an, konularına göre, necmlere göre, iniş sırasına göre bir tertip ve tasnif yapılmak suretiyle okunmalı ve okutulmalıdır.
Furkan suresinin 32. ayetinde de Rabbimiz Kur’an’ı tertillediğini, yani her şeyi yerli yerinde, birbirine karıştırmadan, bir düzen içinde indirdiğini beyan etmektedir. Peygamberimize ilk gelen vahylerde de [Müzzemmil; 4], Kur’an’ın tertillenmesi, yani necmlerin gayet düzenli tutulması, birbirine karıştırılmaması emredilmiştir. Ama tüm bunlara rağmen maalesef elimizdeki mushaf tertilli değildir. Biz, samimiyetle ve dürüstçe birçok kez dile getirdiğimiz bu hususta, Kur’an’a gönül verenlerin Kur’an ile derin çalışmalar yapıp Kur’an’ı necm necm dizmeleri ve onu bugünkü sure anlayışından öte, gerçek sureleriyle mushaflaştırmaları gerektiğine inanıyor ve bu gayreti onlardan bekliyoruz
5Şüphesiz Biz, senin üzerine çok ağır bir söz/Kur’ân’ı bırakacağız.
“Ağır söz” ile Kur’an ayetleri kastedilmiştir. Kur’an ayetlerinin neden bu sözcüklerle nitelendirildiği bir kaç şekilde açıklanabilir: “Zor görev”, “inecek ayetlerle amel etmenin zor olması”, “gelecek hükümlerin ağır olması”, “peygamberimize ağır gelecek olması”, “hafif ve değersiz olmayan”, “inkârcılara ve ikiyüzlülere çok ağır gelecek”, “kalıcı”, “kıyamette ölçüde/tartıda ağır basan.”
6.Gecenin yeni oluşum etkinliği/ zihinsel verimi, rahat rahat çalışabilme bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir.
Ayette geçen “وطئا vat’en” kelimesi, yeri çiğneme anlamına geldiği gibi, derin derin düşünmek üzere konsantre olma, ruhen yoğunlaşma, dikkati yapılan iş üzerinde yoğunlaştırma gibi eylemler için de kullanılır.[4] Bu yoğunlaşmayı sağlayabilmesi için peygamberimize geceleyin kalkması önerilmektedir. Çünkü birkaç saat uyku ile günün yorgunluğu giderilmiş, zihin kendini yenilemiş, akıldaki problemler de uykudan önceki zamanda kalmıştır.
Ayrıca gecenin sessizliği dikkatin bir noktaya toplanmasında çok etkili bir faktördür. Ayette Kur’an’ın öğrenilmesi ve öğretilmesi sürecinde dingin bir ortam ve ruh hâlinin olması gerektiğine işaret edilmektedir.
7Şüphesiz gündüzde senin için uzun bir uğraşı vardır.
Geceler, zihni toparlayabilmek ve konsantre olabilmek için gündüzlerden daha uygun zamanlardır. Gündüzleri insanın yorucu meşgaleleri ve yoğun telâşları vardır. Çevrenin görüntüsü ve gürültüsü aklı ve zihni karıştırır, dikkatleri dağıtır. Gecenin dinginliği sayesinde akıl ve zihin duru olur, dikkat dağılmaz, her şey daha iyi anlaşılır. Öğrencilik yapmış olanlar bu gerçeği hayatlarında bizzat yaşayarak tecrübe etmiştir. Ezberlerini gece yapmış, derslerine gece çalışmıştır.
8.Rabbinin adını an ve tüm benliğinle O’na yönel!
Ayette geçen “تبتّل tebettül”, “yalnızca Allah’ı dikkate almak, sadece O’na kulak verip başkasına itibar etmemek” demektir. Bu anlam En’âm suresinin 91. ayetinde “ قل الّله ثمّ ذرهم فى خوضهم يلعبون Sen, Allah de! Ve sonra onları bırak, kendi bataklıklarında oynaya dursunlar!” ifadesiyle yer alır.
“ تبتّل tebettül” sözcüğünün asıl anlamı “kesmek” demektir. Araplar “ بتلت الشّىء beteltü’ş-şey’e/o şeyi kestim” derler. Eşinden ayrılan, onunla ilişkisini tümüyle kesen kişi için de “ طلّقها بتّة بتلة tallekaha betteten betleten/onu kesin olarak üç talâkla boşadı” ifadesi kullanılır. Yine Araplar “verilmiş sadaka” için de “وهذه صدقة بتّة بتلة ve hazihi sadakatün bettetün beteletün/bu sahibi ile ilişkisi tamamen kesilmiş bir sadakadır” şeklinde bir tabirleri vardır. Bu tabirde de ilişkisi tamamen kesilmiş anlamında “betlet” sözcüğü kullanılır.[5] Her şeyle ilişkisini kesip sadece Allah’a yöneldiği için Meryem Valideye “ مريم البتول Meryem el-Betül” denmiştir. İnsanlarla her türlü beşeri ilişkiyi koparıp tek başına ibadete yönelen rahibe de “ متبتّل mütebettil” denir. Yani “tebettül” bir bakıma ruhbanlık anlamında da kullanılmaktadır. İslâm dininin ibadet anlayışı yozlaşmış dinlerden farklı olduğundan, başta Maide suresinin 87. ayeti, Hadid suresinin 27. ayeti ve diğer bazı ayetlerle ruhbanlık ve ruhbanlık anlamındaki tebettül yasaklanmıştır. Bazı çevrelerin zahitçe bir hayat yaşama arzusuyla dünya ile ilişkilerini kesmeleri, bu doğrultuda mal, mülk ve eş gibi nimetlerden uzaklaşmaları İslâm’a ters bir anlayıştır.
Buradaki tebettül yalnızca Allah’ı dikkate almak, ondan başka otorite tanımamak, Allah’ın belirlediği yolda yürüyüp kimsenin dümen suyunda gitmemektir.
9O, doğunun ve batının; tüm yönlerin Rabbidir. O’ndan başka, tanrı diye bir şey yoktur. Bu nedenle O’nu vekil et; “tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak tanı!
Kesin bir yöneliş, yönelinen varlığı tanımak, onu sevmek ve ona hayranlık duymakla mümkündür. Allah bu ayette kendi özelliklerinden birini daha tanıtmakta, mükemmel ve mükemmelleştirici olduğunu belirterek yönelinecek tek varlığın kendisi olduğunu ihtar etmektedir.
10Onların söylediklerine/ söyleyeceklerine de sabret. Ve güzel bir ayrılışla onlardan ayrıl, 11Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları başbaşa bırak! Birazcık süre tanı onlara.
Peygamberimiz göreve başlayınca, Mekke toplumunun müşrik ileri gelenleri daha önce duydukları saygıyı bırakıp ona “mecnun, sihirbaz, şair, ebter” gibi çirkin nitelikler yakıştırmaya başlayacaklardır.
Bu ayette ona bu tür çirkin ithamlarda bulunanlardan nezaketle uzaklaşması emredilmektedir. Çünkü peygamberimiz onlarla tekrar karşılaşacak, yüz yüze bakacak ve tebliğine devam edecektir. Eğer ayrılış nezaketle olmazsa, aradaki iletişim kopabilir ve sonraki karşılaşmalarda hiç dinlenmeme riski ortaya çıkabilir. Bu emir ilerideki surelerde de (Kaf 39-40 ve Ta Ha 130) tekrarlanacak ve yine peygamberimizden onlara karşı sabretmesi istenecektir.
Ancak bu emir hiçbir zaman davetten bunalarak davadan vazgeçmesi istendiği anlamına gelmez. Ondan istenen, itham edenlere sert değil yumuşak cevap vermesi, kaba davrananlara aldırmaması, şımarıkları kendi hallerine bırakıp davetini kitlelere nezaketle iletmesidir.