4-MÜDDESSİR SÛRESÎ
MÜDDESSİR SURESİ’NE GİRİŞ
Müddessir suresinin ilk ayetleri dördüncü ders olarak Mekke döneminin başlarında inmiştir. Ancak diğer ayetler, peygamberimizle müşrikler arasında bazı sürtüşmelerin yaşandığı izlenimini vermektedir. Dolayısıyla surenin son bölümünün peygamberimiz tarafından yapılan davetin ilk safhalarında değil de, sürtüşmelerin ortaya çıkmaya başladığı daha sonraki safhalarda indiğini düşündürmektedir.
Bundan önceki üç surede olduğu gibi, bu surede de peygamberimizin eğitimine devam edilmektedir. Eğitime devam edilmekle beraber artık toplumun önüne çıkma zamanının geldiği de ilk kez bu surede açıklanmıştır.
Surenin tahliline girmeden önce, kitabımızın giriş kısmında dile getirdiğimiz bir konuyu hatırlatmakta yarar görüyoruz. Bu konu, Kur’an’ın Mucizü’l-Beyan [İfade Mucizesi] oluşudur. Bu nedenle, ayetlerin daha iyi anlaşılabilmesi için Kur’an’ın mucize niteliğindeki edebî sanatlarının bilinmesi gerekmektedir. Mesela bu surenin 3. ayetinde, cümlenin tersten de aynen okunabilmesi demek olan “Kalbü’l-Müstevi Cinası” yapılmıştır. Ayetin Arapçası “ ربّك فكبّر Rabbeke fe kebbir”dir. Ayetin yazıya temel olan harfleri ise sırasıyla “R B K F K B R” harfleridir. Bu sıralama ister sağdan ister soldan okunsun, cümle iki halde de “Rabbeke fe kebbir” okunur. Bu, gerçekten olağanüstü bir ifade sanatıdır.
Surenin İniş Sebebi
Bir önceki surenin tahlilinde de ifade edildiği gibi, kaynak olarak kabul edilen eserler Müddessir ile Müzzemmil surelerinin aynı sebeple indirildiğini belirtmektedirler. Bu görüşe göre Darü’n-Nedve üyeleri peygamberimize karşı itham edici kararlar almış, peygamberimiz de bu süreçte çeşitli sıkıntılar yaşamıştır. Belirtmek gerekir ki, surelerin genel muhtevası bu görüşü doğrular nitelikte değildir. Surelerden ilk anlaşılan, peygamberimizin henüz kimseye bir şey söylemediği, dolayısıyla Darü’n-Nedve üyelerinin henüz risaletten haberdar olmadığı gerçeğidir. Müddessir suresinin başında “Kalk! Hemen uyar!” emrinin verilmesi bunu göstermektedir. Dolayısıyla müşrik toplumun ilahi vahiyden haberdar olması ancak bu ayetin gelmesinden sonra gerçekleşmiştir.
İyi tefekkür edilirse, Müddessir suresinin de kendinden önceki Alak, Kalem ve Müzzemmil sureleriyle aynı iniş sebebini paylaştığı görülür: Yeni elçi olarak görevlendirilen Rasülüllah As., hâlâ peygamberliğe hazırlanmaktadır. Toplumun bir peygamberin rehberliğine ihtiyacı vardır ve kendisi bu görev için seçilmiştir, başkaca özel bir sebep yoktur. Furkan suresinin 32. ve 33. ayetlerinden Kur’an ayetlerinin özel problemleri çözmeye yönelik olarak geldiğini ve onları çözdüğünü öğrenmekteyiz. Ancak şu da bilinmelidir ki, ayetlerin özel sebeplere dayalı olarak inmesi, hükümlerinin genel olmasına engel değildir.
Bu açıklamalar, ayet ve sureleri iyi anlamamız ve peygamberimizi uydurma rivayetlerle üstüne örtülen ipek abadan dışarı çıkarmak için yapılmıştır.
4/ MÜDDESSİR SURESİ
Ayetlerin Meâli:
1,2Ey göreve hazır kişi! Kalk! Hemen, uyar! 3Ve hemen sadece Rabbinin en büyük olduğunu ilân et, 4-7kişiliğini lekeleme; temiz tut, şaibeden hemen uzaklaş, pisliği hemen uzaklaştır, yaptığın iyiliği çok bularak başa kakma! Ve yalnız Rabbin için sabret!
8-10Çünkü, o boruya üflendiğinde, işte o, o gün, çok zorlu, çok çetin bir gündür. Yalnız o, kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş kimseler için hiç de kolay değildir.
11-14Tek olarak yarattığım, kendisine hesapsız bir mal verdiğim, şâhitler olarak oğullar verdiğim, kendisi için alabildiğine imkânlar döşediğim kişiyi Benimle başbaşa bırak!
15Tüm bunlardan sonra hırs ile Benim daha da arttırmamı istiyor. 16Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Şüphesiz o, Bizim âyetlerimize/ alâmetlerimize/ göstergelerimize karşı bir inatçı kesildi. 17Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım. 18-25Şüphesiz o, düşündü ve ölçü koydu. –Artık o mahvoldu. Nasıl bir ölçü koydu! Yine o mahvoldu. Nasıl bir ölçü koydu!– Sonra baktı. Sonra yüzünü buruşturdu, kaşlarını çattı. Sonra, arkasını döndü ve böbürlendi de: “Bu, söylenti hâlinde gelen bir büyüden başka bir şey değil. Bu, beşer sözünden başka bir şey değil” dedi.
26-30Ben, “Kur’ân beşer sözüdür” diyen kimseyi yakında Sekar’a yaslayacağım. Bilir misin nedir Sekar? O, ortada tutmaz, yok da etmez. O, insan/deri için olağanüstü levhalar yapandır/susayandır/uzaktan görünendir/bir gösterge olandır. Sekar’ın üzerinedir “on dokuz.”
31Biz, cehennem yârânını da hep melekler yaptık. Sayılarını da, kendilerine Kitap verilen kimseler iyice ve apaçık bilsinler, iman etmiş olan kişilerin imanı artsın, kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler ve iman sahipleri kuşkuya düşmesin diye ve de kalplerinde hastalık; zihniyeti bozuk olan kimseler ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş kimseler, “Allah bununla neyi kastetti?” desinler diye, kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için bir sınamadan başka şey yapmadık. İşte böyle. Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de kılavuzlar. Rabbinin ordularını da ancak Kendisi bilir. Bu, beşer için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir.
32-37Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Elçi’nin durumunu, gitmekte olan cehaleti, başlamış olan toplumsal aydınlanmayı kanıt gösteriyorum ki Sekar, beşer için; sizden, öne geçmek/ilerlemek veya arkaya kalmak/geride kalmak isteyen kişiler için, bir uyarıcı olarak, gerçekten en büyük şeylerden biridir.
38,39Her benliğini bulmuş kimse –sağın yaranı hariç– kazancının karşılığında bir rehindir.
40,41Sağın yaranı, bahçelerdedirler. Suçlulardan soruşur dururlar: 42“Sizi Sekar’a sürükleyen nedir?” 43Suçlular, “Biz, salâtçılardan [mâli yönden ve zihinsel açıdan destek verenlerden; toplumu aydınlatmaya çalışanlardan] değildik, 44miskini de yiyeceklendirmiyorduk; işsiz güçsüze de kendi ekmeğini kazanacak fırsat ve imkân vermiyorduk. 45Ve biz boşa uğraşanlarla beraber boşa uğraşırdık. 46, 47Ve de biz, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz olan ölüm, kıyâmet bize gelene kadar Din Günü’nü yalanlıyorduk” dediler. 48Artık onlara yardımcıların, kayırıcıların yardımı, kayırması yarar sağlamaz.
49Peki, ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden mesafeli duran kimseler oluyorlar? 50,51Onlar, sanki aslandan sağa-sola kaçışan; ürkek yaban eşekleri gibidirler. 52İşin aslında içlerinden her kişi, kendisine açılıp saçılmış sayfalar verilsin istiyor. 53Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Aslında onlar, âhiretten korkmuyorlar. 54Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O, bir öğüt verici/düşündürücüdür. 55,56Öyleyse dileyen onu düşünür, öğüt alır. Ve onlar, Allah’ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. O, sakındırmaya ehildir ve bağışlamaya ehildir.
Not:
Fatiha suresi diye adlandırılan 7 ayet, aslında bağımsız bir sure olmayıp Müddessir suresinin 3. ayetine bağlıdır. Mealde ve Fatiha suresi olarak işlediğimiz ayetlerin Tahlili sonrası gösterdik.
Ayetlerin Tahlili
1Ey göreve hazır kişi!
Müzzemmil suresinde “يا ايّها المزّمّل Ya eyyühe’l-müzzemmil” [Ey örtüsüne bürünen] ifadesi kullanılmıştı. Burada ise “يا ايّها المدّسّر Ya eyyühelmüddessir” [Ey dış giysisine bürünen] ifadesi kullanılmıştır. Birçok eserde her ikisine de aynı anlam verilmiştir. Oysa iki kelime arasında ince bir anlam farkı vardır. Bu ayrıntı dikkate alınmazsa ayetin mesajı gereği gibi anlaşılamaz.
Müzzemmil sözcüğü, elbise, battaniye, çul-çuval gibi gereçlerle genel bir örtünmeyi ifade eder. Müddessir ise sadece çarşıda, pazarda yani toplum içinde giyilebilen bir dış elbiseyle örtünmeyi ifade eder.
Müddessir sözcüğünün aslı “متدسّر mütedessir”dir. “دسار Desar”, cüppe, palto, pardesü, kaftan gibi gömleğin üstüne giyilen veya örtülen giyecek demektir.
Kur’an’da var olduğunu söylediğimiz edebî sanatlardan bu ayette kullanılmış olanı, kinaye sanatıdır. Dış elbisesinin giyilmesi, kinaye olarak çarşıya-pazara, işe-güce gitmek için dışarı çıkma hazırlığının yapılmış olması anlamına gelmektedir. Bu kinaye ile artık Muhammed’e peygamberlik üniformasının giydirildiği ve toplumu uyarmak için göreve hazır olduğu mesajı verilmektedir. Bu hazırlık daha önceki Alak, Kalem ve Müzzemmil sureleriyle yapılmış, böylelikle vahyin ilanı aşamasına gelinmiştir. Nitekim İkrime, “müddessir” sözcüğünü “müddesser” olarak okumuştur ki, bu da “dış elbisesi giydirilmiş olan” demektir.
Her iki kıraate göre de ayetin mesajı, “Ey peygamberlik elbisesini giyinen! Ey peygamberlik üniformasını giyinmiş, teçhizatını kuşanmış olan Muhammed!” olmaktadır.
2.Kalk! Hemen, uyar!
Ayetten “Kalk! Haydi iş başına! Hemen uyarmaya başla!” mesajını almak mümkündür.
Bazı meal ve tefsirlerde “قم Kum [kalk]” emri yozlaştırılarak, “namaz kıl” denilmek istendiği ileri sürülmüştür. Ancak bu anlayış yanlıştır. Burada geçen kıyamın/kalkışın anlamı, Kehf suresinin 14. ayetinde olduğu gibi, “Kalkıp dikilmek, göreve gitmek” demektir.
İnzar
“إنذار İnzar” kavramı adakta bulunma, üzerine borç olmayan bir şeyi herhangi bir münasebetle kendi üzerine borç kılma manasına gelen “نذر nezera” kökünden türemiş bir sözcüktür. Sözlük anlamı, bir şeyin sonucundaki tehlikeyi haber verip sakındırmak, dikkati çekmek, korku verip uyanık kılmak demektir. Bu anlamıyla “inzar”, sevinç haberi vermek, müjdelemek anlamına gelen “tebşir”in zıddıdır.[1]Dinî açıdan inzar, Allah’ın peygamberleri aracılığı ile kullarını uyarması; onlara kötü sonu bildirerek onları korkutması, bilgilendirerek ve bilinçlendirerek kötü akıbetten sakındırmasıdır.
Âlemlerin Rabbi olması sebebiyle kullarını en iyi tanıyan ve onlara nasıl hitap edilmesi gerektiğini en iyi bilen Allah, insanlık tarihi boyunca hak yoldan saparak şirk ve inkâr bataklığına saplanan kavimleri uyarmaları için peygamberler göndermiş, o peygamberlerin uyarılarına kulak asmayanları kendilerinden sonraki nesillere ibret olacak şekilde cezalandırmıştır. Kur’an’ın pek çok suresinde bazen ayrıntılı, bazen de kısa değinişlerle anlatılan bu durum, Allah’ın insanlara uyguladığı bir yasası olarak nitelendirilmiştir.Ayetteki “Hemen uyar” emrinin müteaaliki, Fatiha suresi olarak bilinen yedi ayettir. Rabbimiz: “Ey göreve hazır kişi! Kalk! Hemen, “Yarattığı bütün canlılara nimet veren, yarattıklarına çok merhametli Allah adına öğretiyorum, uyarıyorum: “Tüm övgüler, âlemlerin Rabbi, yarattığı bütün canlılara nimet veren, yarattıklarına çok merhametli olan, herkesin iyi ya da kötü yaptığı tüm edim ve eylemlerin karşılığını göreceği âhiret gününün sahibi, yöneticisi Allah’adır;
Allah dışında kimse övgüye layık değildir. Yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz. Bizi, razı olmadıklarının ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan dosdoğru yola ilet!” diye uyar!” buyurmaktadır. Bu durumda aslında Fatiha suresi diye adlandırılan yedi ayet bağımsız bir sure olmayıp Müddessir suresinin pasajıdır.
Dikkat edilirse, Alak suresinden bu yana sürekli ahiret inancı ve sosyal destek üzerinde durulmaktadır. Bilindiği gibi, ahirete iman insanın bir ödül ve ceza gününün varlığını kabul edip bu dünyada işlediklerinden dolayı Allah’ın huzurunda sorguya çekileceğine inanması demektir.
Bu inanca sahip kimseler kendi yapıp ettiklerinin yanlarına kâr kalmayacağı bilinciyle hareket ederler. Gerek özel ve ailevî hayatlarını, gerekse sosyal davranışlarını dünyanın çekiciliğine ve aldatıcılığına kapılmadan ahireti düşünerek düzenlerler. Dolayısıyla kötülüklerden uzaklaşarak üstün özellikler kazanırlar. Bu özellikteki bireylerin bir araya gelmesiyle de zulümden, haksızlıktan, her türlü kötülük ve çirkinlikten uzak kalan; adaleti, doğruluğu, dürüstlüğü, her türlü iyiliği ve güzelliği temsil eden toplumlar meydana gelir. Böyle toplumlarla dünyanın çehresi değişir; dünya da, hayat da güzelleşir.
Öyleyse insanların dikkatlerinin çekilmesi gereken ilk öğreti, ahirete inanmak ve inandırmak olmalıdır. Ahirete iman, Kur’an’da zikredilen en önemli iman prensiplerinden biridir. Birçok ayette Allah’a iman ile birlikte zikredilmesi, bu prensibe verilen önemi gösterir. Bu prensip Kur’an’ın her suresinde mutlaka yer alır.
3Ve hemen sadece Rabbinin en büyük olduğunu ilân et,
İlk vahiyden bu ayete kadar Rabbimiz kendisini “Ekrem, Yaratan ve Kalemle Öğreten” olarak tanıtmıştı. Şimdi de “Ekber [En büyük]” olarak tanıtmaktadır. Allah’ın kendisini tanıtması süreci bundan sonra da devam edecektir.
4-7kişiliğini lekeleme; temiz tut, şaibeden hemen uzaklaş, pisliği hemen uzaklaştır, yaptığın iyiliği çok bularak başa kakma! Ve yalnız Rabbin için sabret!
Ayetin sözel anlamından, herkesçe bilinen giysilerin temizlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Zaten çoğu da ayeti böyle anlamıştır. Ancak burada da sanatsal bir anlatım söz konusudur. Sözel olarak elbise zikredilmekte fakat mecazen kişiliğiyle, kalıbıyla, ruhuyla, davranışlarıyla elbisenin içindeki kişi kastedilmektedir. Dolayısıyla peygamberimizden kişiliğiyle, kalıbıyla, ruhuyla ve davranışlarıyla tertemiz olması istenmektedir.
Ayet peygamberimize şu mesajı vermektedir: “Onlar seni efsaneleştirmişlerdi. Sen onların gözünde de sağlıklı, varlıklı ve sen o toplumun ahlakına göre yüce ahlâklı birisin. Bu niteliklerin nedeniyle seni vahye muhatap kılıp peygamber seçtik. Sakın pisliğe bulaşma! Karizmanı, imajını lekeleme! Seni lekeleyecek her türlü işten, davranıştan uzak dur, şaibeden kaçın!”
Ayetin mesajını alan peygamberimiz, kendisine verilen bu emirden sonra ticareti ve kendisine çamur atılabilecek her türlü işi terk etti. Aksi halde karşıtları onun hakkında birtakım iddialar, iftiralar düzerek insanların zihinlerini bulandırabilirlerdi. Peygamberimizin Allah’tan gelen bu emre uymasıyla müşriklerin çamur atma yolları tamamen tıkanmış oldu.Toplumsal rolleriyle önde olanların altına girdikleri risklerden biri de karşıtları tarafından üretilen imaj sarsıcı iddialara maruz kalma olasılığıdır. Çağımızda birçok yöneticinin usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarıyla itham edilmesi, hatta gerçek dışı suçlamalarla yargı önüne getirilmesi bize bu sosyolojik yasanın nasıl işlediğini göstermektedir. Yüce Allah yukarıdaki emriyle peygamberini uyarmakta, onu kendi toplumu önünde bu tür ithamlarla yıpratılmasını önleyecek bir dînî ahlakla donatmaktadır.