105-MÜCÂDELE SÛRESİ
MEDENÎ, 22 ÂYET
GİRİŞ
Adını 1. âyetteki تجادلك [tücâdiluke/seninle tartışan kadın] ifadesinin تجادل [tücâdilu/tartışan] fiilinden alan sûrenin, Medîne’de 105. sırada indiği kabul edilir. Sözcük, kadına izafe edilerek sûreye, مجادِلة[Mücâdile/Tartışan Kadın] de denilir. Sûrede, bir kadının şikâyeti üzerine câhiliye Araplarında yaygın olan zıhâr âdeti konu edilerek buna ait hüküm belirtilir ve câhiliye dönemi uygulamaları kaldırılır. Ayrıca, ziyaret ve meclislerdeki nezaket kuralları öğretilir; Allah’a ve Rasûlü’ne karşı koymaya çalışanların, mü’minlerin sırlarını Yahûdilere taşıyan münâfıkların feci âkıbetleri bildirilerek uyarı yapılır.
MEAL:
1Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah kesinlikle işitmiştir. Allah, ikinizin konuşmasını da işitir. Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
2Sizden, kadınlarınıza Zıhar yapan kimseler; zıhar yapılan kadınlar, kendilerinin anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Ve şüphesiz onlar, sözden çirkin olanı ve yalanı söylüyorlar. Ve şüphesiz Allah, çok affedici, çok bağışlayıcıdır.
3Ve kadınlarına zıhar yapıp sonra da söylediklerinden dönenlerin, birbiriyle temastan/ilişkiden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. İşte siz, bununla öğütleniyorsunuz. Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.
4Artık, kim ki bu imkânı bulamazsa, cinsel birleşme yapmalarından önce, hemen aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Artık kim ki güç yetiremedi, altmış yoksulu- işsizi yiyeceklendirmelidir. Bu, Allah’a ve Elçisi’ne inanmanız içindir. Ve bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için de çok acıklı bir azap vardır.
5Şüphesiz Allah’a ve Elçisi’ne sınırı aşmaya kalkan kimseler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılmışlardır. Hâlbuki kesinlikle Biz, apaçık âyetler indirmişizdir. Ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için küçük düşürücü bir azap vardır.
6Artık Allah, onların hepsini dirilteceği gün yaptıkları şeyleri kendilerine haber verecektir. Allah onların yaptıkları şeyleri bir bir saymıştır, onlar ise unutmuşlardır. Ve Allah, her şeye en iyi şâhittir.
7Göklerde olan şeyleri ve yeryüzünde olan şeyleri, Allah’ın bildiğini görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde O, kesinlikle dördüncüleridir. Beşte de O, kesinlikle altıncılarıdır. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar O, kesinlikle onlarla beraberdir. Sonra kıyâmet günü onlara yaptıkları şeyleri haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
8Fısıldaşmaktan yasaklandıktan sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışanları ve zaman kaybına neden olan şeyler/ hayırda ağırdan almalar/ zarar verme/ kusur oluşturma, düşmanlık ve Elçi’ye karşı gelmek hususunda fısıldaşanları görmedin mi? Onlar, sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selâmlamadığı ile selâmlıyorlar. Kendi içlerinden de: “Bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi?” derler. Cehennem onlara yeter. Oraya yaslanacaklardır. Ne kötü dönüş yeridir!
9Ey iman etmiş kimseler! Fısıldaştığınız zaman, zaman kaybına neden olan şeyleri/ hayırda ağırdan almayı/ zarar vermeyi/ kusur oluşturmayı, düşmanlığı ve Elçi’ye karşı gelmeyi fısıldamayın. İyi adam olmayı ve Allah’ın koruması altına girmeyi fısıldaşın. Kendisine toplanacağınız Allah’ın koruması altına girin.
10Şüphesiz bu fısıldaşmalar, iman eden kimseleri üzmek için şeytandandır. Oysa şeytan, Allah’ın izni/ bilgisi olmadıkça, mü’minlere hiçbir zarar veremez. Ve öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a işin sonucunu havale etsinler.
11Ey iman etmiş kimseler! Size: “Meclislerde yer açın/başkalarına da katılım hakkı tanıyın” denilince hemen yer açıverin ki Allah da yer açsın/size genişlik versin. Ve size: “Kendinizi olduğunuzdan daha büyük gösterin” denilince de kendinizi olduğunuzdan daha büyük gösterin. Böylece Allah, sizden inanmış olan kimseleri ve kendilerine bilgi verilenleri derecelerle yükseltsin. Ve Allah, yaptıklarınıza iyice haberi olandır.
12Ey iman etmiş kişiler! Elçi ile fısıldaşacağınız [başbaşa konuşacağınız, özel hizmet alacağınız] zaman, bu fısıldaşmanızdan önce hemen bir sadaka veriniz. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Böyle olmasına rağmen eğer bir şey bulamazsanız, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
13Başbaşa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz mu? İşte, yapmadınız. Ve Allah, sizin bilinçle hatadan dönüşünüzü kabul etti. Artık salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekat’ı; Allah’ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği verginizi verin, Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınıza en çok haberi olandır.
Not; 13. ayet ile 14. ayet hemen arka arkaya gelmiş değildir. Aralarında zaman aralığı vardır.HY
14Allah’ın kendilerinden hoşnut olmadığı bir topluluğu yardımcı, koruyucu; yönetici yapanları görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Ve onlar bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
15Allah, onlara çok çetin bir azap hazırlamıştır. Şüphesiz onlar, yapmış oldukları çok kötü olanlardır!
16Yeminlerini kalkan edindiler de Allah’ın yolundan çevirdiler. Artık onlar için küçük düşürücü bir azap vardır.
17Onların malları ve evlatları, kendilerine, Allah’a karşı hiçbir şekilde asla yararı olmaz. Onlar, Ateş’in ashâbıdırlar. Onlar, orada sürekli kalanlardır.
18Artık Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanacaklardır. Gözünüzü açın! Şüphesiz onlar, yalancıların ta kendileridir.
19Şeytan, onları istilâ etmişti de onlara Allah’ı anmayı terk ettirmişti. Onlar, şeytanın grubudur. Gözünüzü açın! Şeytanın grubu kesinlikle kaybedenlerin ta kendisidir.
20Allah’a ve Elçisi’ne sınırı aşmaya uğraşanlar; onlar, en aşağılık kişiler arasındadırlar.
21Allah: “Elbette, Ben ve elçilerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır.
22Allah’a ve âhiret gününe inanan bir topluluğu, Allah’a ve Elçisi’ne sınırı aşmaya uğraşanlarla karşılıklı sevgi bağı kurmuş hâlde bulamazsın. Bunlar, onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Onlar, Allah’ın, kalplerine imanı yazdığı ve kendilerini Kendisinden olan vahiy ile desteklediği kimselerdir. Ve Allah onları, sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gözünüzü açın! Allah’ın taraftarları, başarıya ulaşanların ta kendileridir.
TAHLİL:
1Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah kesinlikle işitmiştir. Allah, ikinizin konuşmasını da işitir. Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
2Sizden, kadınlarınıza Zıhar yapan kimseler; zıhar yapılan kadınlar, kendilerinin anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Ve şüphesiz onlar, sözden çirkin olanı ve yalanı söylüyorlar. Ve şüphesiz Allah, çok affedici, çok bağışlayıcıdır.
3Ve kadınlarına zıhar yapıp sonra da söylediklerinden dönenlerin, birbiriyle temastan/ilişkiden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. İşte siz, bununla öğütleniyorsunuz. Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.
4Artık, kim ki bu imkânı bulamazsa, cinsel birleşme yapmalarından önce, hemen aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Artık kim ki güç yetiremedi, altmış yoksulu- işsizi yiyeceklendirmelidir. Bu, Allah’a ve Elçisi’ne inanmanız içindir. Ve bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için de çok acıklı bir azap vardır.
Bu âyet grubunda, –Ahzâb/4’te, Ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız [zıhârda bulunduğunuz] eşlerinizi de sizin anneleriniz kılmadı ifadeleriyle yerilmiş olan– câhiliye adetlerinden zıhâr konusu, mü’min bir kadının şikâyeti sebebiyle hükme bağlanmıştır:
- Zıhâr yapılan kadınlar, zıhâr yapanların anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Ve şüphesiz onlar, çirkin bir söz ve yalan söylüyorlar.
- Kadınlarına zıhâr yapıp sonra da söylediklerinden dönenlerin, birbiriyle temastan [ilişkiden] evvel bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir.
- Özgürlüğe kavuşturacak bir köle bulamayan kimse, temaslaşmalarından önce, aralıksız olarak iki ay oruç tutmalı; buna güç yetiremeyen de altmış yoksulu- işsizi yiyeceklendirmelidir
Bu âyetlerde, hem Arapların câhiliye dönemindeki uygulamaları ortadan kaldırılmakta, hem de zıhâr yapanların zıhârın zararını tam anlayabilmeleri için eğitimden geçmeleri öngörülmektedir.
ZIHÂR
ظهار [zıhâr], “bir sırtın diğer bir sırta benzetilmesi”dir. Terim olarak ise, “helâl olan bir sırtı, haram olan bir sırta benzetmek”tir. Meselâ, bir kimsenin hanımına, “Sen, benim için annemin sırtı gibisin” demesi, bir zıhâr olup karıyı kocaya haram kılar. Erkeğin hanımına, “Sen, benim için kızımın, kız kardeşimin, halamın, teyzemin… sırtı gibisin” demesi, hatta sırt dışındaki uzuvlar ile bir benzetme yapması da zıhâr sayılır.
Zıhar yapanlara orucun emredilmesi, kişileri takvâya ulaştırması nedeniyledir. Çünkü, Kur’ân’ın öngördüğü oruç, sabrı ve tefekkürü celbeder. Zira, tefekkürün en büyük engeli, tokluk ve konuşmaktır. İnsan, tok iken ve konuşurken düşünemez. Sabır ve tefekkür, dinin iyi anlaşılmasını ve yaşanmasını temin eder. Oruç sayesinde gelişen sabır ve kararlılık, hayatın her alanında başarı getirir. Oruç hakkında Bakara sûresi’nde bilgi vermiştik.[1]
Âyette konu edilen, fakat adı zikredilmeyen kadının, Sa‘lebe (veya) Huveyle (veya Havle bt. Hâkim) olduğu, kocasının da Evs b. Sâmit olduğu kaynaklarda yer alır. Râzî’nin konuyla ilgili nakli şöyledir:
Rivâyet olunduğuna göre, Ubâde ibn es-Sâmit’in kardeşi olan Evs ibn Sâmit, karısı Havle bt. Sa‘lebe’yi, namaz kılarken gördü. O, son derece güzeldi. Adamda ise, bir parça tuhaflık vardı. Kadın selâm verince, o kadından kâm almak istedi, ama kadın yüz vermedi. Bunun üzerine, Evs, kızdı… Evs’de, biraz acelecilik vardı; bu sebeple hemen zıhâr yaptı. Bunun üzerine, Havle Hz. Peygamber’e (s.a) geldi ve “Ben, genç ve arzu edilir iken Evs benimle evlendi. Yaşım ilerleyip çocuklarımın çoğaldığı bir zamanda, beni annesi gibi addetti. Benim, küçük çocuklarım var. Eğer onları, onun ailesine bıraksam, zayi olurlar, bakamazlar. Onları yanıma alsam, aç kalırlar” dedi.
Bu konuda iki rivâyet bulunmaktadır: Rivâyet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (s.a) ona, “Senin durumunla ilgili, şu anda söyleyebileceğim bir şey yok” dedi. Yine, diğer bir rivâyete göre, Hz. Peygamber (s.a) ona, “Sen, kocana haram oldun…” demiştir. Bunun üzerine Havle, “Yâ Rasûlallah! O talâk ve boşanmadan bahsetmedi. O, çocuklarımın babasıdır ve en çok sevdiğim insandır” dedi. Yine, Hz. Peygamber (s.a) ona, “Sen ona haram oldun!” dedi. Bunun üzerine kadın, “İhtiyacım ve içimden geçenleri Allah’a arzediyorum” dedi. Hz. Peygamber (s.a) her keresinde, “Sen ona haram oldun” dedikçe, o hayıflanıyor ve Allah’a arzda bulunuyordu. İşte o, bu durumda iken, Hz. Peygamber’in (s.a) yüzü birden değişti ve bu âyet-i kerîme nâzil oldu.
Sonra, Hz. Peygamber (s.a), Havle’nin (r.a) kocasına haber göndererek, şöyle dedi: “Seni bunu yapmaya sevkeden şey nedir?” O, “Şeytân” dedi ve ekledi: “Bu konuda bir kolaylık, çıkış yolu var mı?” Hz. Peygamber (s.a) de, “Evet” buyurup, ona bu dört âyeti okudu ve, “Köle azat etmeye gücün yeter mi?” diye sordu. O, “Yok vallahi” dedi. Hz. Peygamber (s.a), “Oruç tutmaya gücün yeter mi?” dedi, o, “Yok, vallahi. Eğer ben, günde bir veya iki kere yemek yemezsem, gözümün kuvveti kaybolur, sanki ölüyorum zannederim” dedi. Hz. Peygamber (s.a) ona, “Altmış fakiri doyurmaya gücün yeter mi?” dedi, o, “Yok vallahi yâ Rasûlallah” dedi, ardından da “ama, sen sadaka ile yardımda bulunursan, o zaman olur” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) ona, 15 ölçek yardımda bulundu; Evs de, elinde bulunan maldan bu kadar miktarı ortaya koydu ve bunları altmış fakire tasadduk etti.[2]
5Şüphesiz Allah’a ve Elçisi’ne sınırı aşmaya kalkan kimseler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılmışlardır. Hâlbuki kesinlikle Biz, apaçık âyetler indirmişizdir. Ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için küçük düşürücü bir azap vardır.
6Artık Allah, onların hepsini dirilteceği gün yaptıkları şeyleri kendilerine haber verecektir. Allah onların yaptıkları şeyleri bir bir saymıştır, onlar ise unutmuşlardır. Ve Allah, her şeye en iyi şâhittir.
Bu âyetlerde, Allah ve Elçisi’yle boy ölçüşmeye kalkışan küstahlar hem kınanıyor hem de kendilerinden öncekilerin düştüğü kötü duruma kendilerinin de düşeceği bildirilerek uyarılıyorlar.
7Göklerde olan şeyleri ve yeryüzünde olan şeyleri, Allah’ın bildiğini görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde O, kesinlikle dördüncüleridir. Beşte de O, kesinlikle altıncılarıdır. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar O, kesinlikle onlarla beraberdir. Sonra kıyâmet günü onlara yaptıkları şeyleri haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
8Fısıldaşmaktan yasaklandıktan sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışanları ve zaman kaybına neden olan şeyler/ hayırda ağırdan almalar/ zarar verme/ kusur oluşturma, düşmanlık ve Elçi’ye karşı gelmek hususunda fısıldaşanları görmedin mi? Onlar, sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selâmlamadığı ile selâmlıyorlar. Kendi içlerinden de: “Bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi?” derler. Cehennem onlara yeter. Oraya yaslanacaklardır. Ne kötü dönüş yeridir!
9Ey iman etmiş kimseler! Fısıldaştığınız zaman, zaman kaybına neden olan şeyleri/ hayırda ağırdan almayı/ zarar vermeyi/ kusur oluşturmayı, düşmanlığı ve Elçi’ye karşı gelmeyi fısıldamayın. İyi adam olmayı ve Allah’ın koruması altına girmeyi fısıldaşın. Kendisine toplanacağınız Allah’ın koruması altına girin.