15-KEVSER [BOL NİMET] SURESİ
KEVSER SURESİ’NE GİRİŞ
Kevser suresi Mekke’de 15. sırada inmiştir. Üç ayetten oluşmasına ve Kur’an’daki en kısa sure olmasına rağmen, işaret ettiği anlamlar bakımından zengin bir içeriğe sahiptir. Surenin iyi anlaşılabilmesi için Duha ve İnşirah surelerinin de iyi anlaşılması gerekir. Çünkü Duha, İnşirah ve Kevser sureleri, müşriklerin kötü davranışlarına maruz kalan peygamberimizi teskin ve teselli etmek, onu destekleyip güçlendirmek için indirilmiş surelerdir ve kendi aralarında bir bütünlük arz ederler. Bu sure de “ibare [sözcük]” anlamıyla “zata mahsus [kişiye özel]” olup “işaret” anlamıyla da peygamber misyonu üstlenenlerin nimetlere kavuşturulacağını, düşmanların faaliyetlerinin neticesiz kalacağını ve sonlarının olmayacağını, tebliğcilerin olumsuzluklara önem vermeden, Allah için gayret etmeleri gerektiğini ilân eder.
İniş Sebebi
Bize göre surenin iniş sebebi; peygamberimizi desteklemek, ona metanet kazandırmak ve onu ilerideki görevlerine hazırlamaktır.
Fatiha suresi diye adlandırılan yedi ayet ile tebliğe başlayan peygamberimiz, dinî ve tarihî kaynaklarda belirtildiği gibi, ilk günden itibaren müşriklerin kendisini hafife ve alaya almalarıyla, hazırladıkları hile ve tuzaklarla karşı karşıya kalmıştır. Peygamberimizin maruz kaldığı bu tür davranışlardan biri de soyunu devam ettiremeyeceği yönündeki alaycı hafifsemelerdi. Günümüzde bazı ilkel aileler tarafından da hâlâ sürdürüldüğü gibi, o zamanın Arap kültüründe de kız çocukları evlâttan sayılmaz, ailenin erkek çocuk tarafından devam ettirildiği kabul edilir ve erkek çocuğu olmayanlar horlanırdı. Peygamberimizin Hadice’den doğma oğulları Kasım ile Abdullah ölünce, başta As b. Vâil es-Sehmî, Ebucehil, Ebuleheb, Ukbe b. Ebi Mu’ayt gibi Kureyş’in ileri gelen müşrikleri olmak üzere peygamberimizin hasımları bu olayı malzeme yaparak onu horlamaya yeltenmişlerdi. Peygamberimiz tarafından ortaya atılan davanın onun ölümü ile biteceğini, çünkü oğulları öldüğüne göre davanın takipçisi kalmadığını düşünerek peygamberimiz hakkında “Bırakın onu, onun soyu kesik, zürriyetsiz, ölünce adı unutulur gider, biz de ondan kurtuluruz” diyor ve temennilerini haber yapıyorlardı. Bu durum peygamberimizi çok üzüyordu.
Yüce Allah bu sure ile hem peygamberimizi “ كوثر kevser” ile müjdelemiş, hem de köksüzlük ve soyu kesiklik kavramlarını peygamberinin düşmanları için takdir ettiğini bildirmiştir.
Peygamberimizin erkek evlâtlarının çocuk yaşlarda ölmeleri konusunda, Allah’ın Cebrail’i yollayarak peygamberimizi teselli ettiğini ileri süren bazı rivayetler uydurulduğu gibi, bu ölümlere bir takım hikmetler yakıştıran yorumlar da yapılmıştır. “Kudsi Hadis” olarak meşhur olan ve “Levlâke… Levlâke… [Sen olmasaydın… Sen olmasaydın…]” ifadeleriyle kâinatın yaratılışını peygamberimizin varlığına bağlayan uydurma rivayet dışında, peygamberimizin erkek evlatlarının ölümlerini açıklamaya çalışan başlıca yorumlar şunlardır:
“Böylesine şanlı bir peygamberin evlâtları yaşasaydı, babalarının son peygamber olması sebebiyle kendilerine peygamberlik görevi verilmeyecek ve bu evlâtların şanlarında bir eksiklik oluşacaktı.”
“Peygamberin evlâtları yaşasaydı, onlar da peygamber yapılacaklar ve böylece Muhammed ‘peygamberlerin mührü/sonuncusu’ olamayacaktı.”
“Peygamberin evlâtları yaşasaydı, en azından ashap tarafından ‘imam’ yapılacaklar, böylece ‘imamlık’ ve ‘velilik’ de veraset yolu ile intikal eden bir makam hâline dönüşecekti.”
Bu yorumların hepsinde de peygamberimizin evlâtlarının ölmemesi hâlinde ortaya çıkacağı sanılan sakıncalar öne sürülmüş, dolayısıyla bütün yorumcular ölümlerde bir “hikmet” olduğu üzerinde birleşmiştir.
Ancak gerek Allah’ın Cebrail aracılığı ile peygamberimizi teselli ettiğini ileri süren hadis uydurucuları, gerekse ölümlerde “hikmet” gören yorumcular, her şeye gücü yeten Allah’ın, bu ölümlerle ortaya koyduğu “hikmet”i peygamberimize hiç evlât vermeyerek de ortaya koyabileceğini, böylece teselliye de gerek kalmayacağını düşünememişlerdir.
15 / KEVSER[BOL NİMET] SURESİ
Ayetlerin meali:
1Şüphesiz Biz sana bol nimet verdik. 2Öyleyse Rabbin için salât et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek ol; toplumu aydınlatmaya çalış] ve karşılaşacağın zorlukları göğüsle! 3Şüphesiz seni horlayan, sonu olmayanın; yaptıkları, işe yaramayanın ta kendisidir!
Ayetlerin Tahlili
1Şüphesiz Biz sana bol nimet verdik.
Bazı sapkın zihniyet sahipleri, Kur’an’daki “إنّا, نحن Biz” ifadelerinden yola çıkarak Allah’ın bu ifadeyi kullanarak yaptığını söylediği işleri velîleri, dostları ile birlikte yaptığını ileri sürmüşler, böylece sadece Allah’a ait sıfat ve tasarrufların kendi uydurdukları “evliya” takımına da yakıştırılması için çaba göstermişlerdir.
Oysa Kur’an’daki “إنّا ,نحن Biz” sözcüğüyle azamet/ululuk kast edilmektedir. Bu ifade biçimi birçok dilde uygulanmaktadır. Nitekim krallar ve güçlü yöneticiler de tarihî fermanlarında kendilerinden “biz” diye söz etmektedirler. Modern bir ifade biçimi olarak karşımızdaki insana “siz” diye hitap etmek de buna benzer bir durumdur.
Kevser
“كوثر Kevser” sözcüğü Arapça’da “فوعل fev’al” kalıbında bir kelime olup “ كثرة kesret [çokluk]” kökünden türemiştir. Anlamı “alabildiğine, aşırı derecede çok” demektir. Araplara göre sayısı, değeri, önemi çok olan her şey “kevser”dir. Meselâ, çıktığı geziden yakınlarına aldığı hediyelerle dönen bir kişinin getirdiği hediyelerin çokluğunu belirtmek için “kevser getirdi” tabiri kullanılır. “Kevser” sözcüğü Arapçada somut şeylerin çokluğu için kullanıldığı gibi, soyut kavramların çokluğu için de kullanılır. Bunun örneği büyük edip el-Kumeyt’in bir şiirinde görülmektedir:
“وانت كثير يا ابن مروان طيّب Ve ente kesirun ya ibne Mervane tayyibu! [Ey Mervan oğlu, sen ne çok ve hoşsun!]
“وكان ابوك ابن فضائل كوثرا Ve kâne ebûke ibnu Fedâili kevsera [Baban İbnu Fedail ise daha çoktu].[1]
Peygamberimize “kevser”i veren Allah olduğuna göre, ayette geçen “kevser” sözcüğü ile dünyada ve ahirette “çok, pek çok hayır ve güzel şeyler” kastedildiği söylenebilir. Ancak surede geçen “çok, pek çok hayır ve güzel şeyler”in neler olduğuna gelince, bu konuda birçok farklı görüş ileri sürülmüştür. Rivayet tefsirlerinde yer alan bu görüşlerden bazıları şöyledir:
“Kevser”
– İslâm dinidir.
– İlimdir.
– Güzel ahlâktır.
– Bu suredeki mucizevî özelliktir.
– Şefaat makamıdır.
– Cennette bir ırmağın adıdır.
– Cennette bir havuzdur.
– Peygamberliktir
– Peygamberlik şerefidir.
– Peygambere verilen bütün nimetlerdir.
– Peygamberin meziyetleridir.
– Peygamberin ünüdür.
– Peygamberin evlâtlarının çokluğudur.
– Peygamberin ümmetinin çokluğudur.
– Peygamberin ümmetinin âlimleridir.
“Kevser”in ne olduğu hakkında ileri sürülen görüşler bunlarla sınırlanamayacak kadar çoktur. Konu hakkındaki ifrat bu görüşlerin çokluğunda değil, her bir görüş için yapılmış olan yüzlerce açıklamanın içeriğindedir. Bu açıklamalar peygamberimizi bütün diğer peygamberlerin özelliklerini kendisinde toplayan ve hepsinin gösterdiği mucizeleri tek başına gösterebilen bir konuma getirmekte, âdeta ilâhlaştırmaktadır.
Bize göre peygamberimize verilen “Kevser”, Duha ve İnşirah sureleri ile Hicr suresinin 87. ayetinde bahsedilen lütuflardır:
6-8O seni yetim olarak bulup barınağa kavuşturmadı mı? Seni dosdoğru yol dışında biri olarak bulup da dosdoğru yola kılavuzluk etmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?
(Duha/ 6 – 8)
Biz, senin için, senin göğsünü açmadık mı? Senden ağır yükünü indirmedik mi? –Ki o, senin belini çatırdatmıştı.– Senin şanını da senin için yüceltmedik mi?
(İnşirah/ 1 – 4)
87Andolsun ki Biz sana katmerli katmerli nice nimetleri ve büyük Kur’ân’ı verdik.
(Hicr/ 87)
Hicr suresinin 87. ayetindeki “سبعا من المثانى ikililerden yediyi” ifadesi için pek çok görüş ileri sürülmüştür. Bu ifade bize peygamberimizin hayatındaki yedi köklü değişikliği hatırlatmaktadır. Bu değişiklikler, peygamberimizin iradesi ve gayreti dışında, görünür bir sebep olmadan, Allah tarafından yapılan değişikliklerdir.“İkililer” ifadesinin bize düşündürdüğü ise; bu değişikliklerin meydana geldiği konuların olumlu ve olumsuz hâllerinin birlikteliği, yani varlık alanındaki zıtlıklardan oluşan ikililerdir. Bu ikililerden oluşan değişiklikleri peygamberimizin hayatındaki “eksiler” ve “artılar” olarak isimlendirip listelersek karşımıza aşağıdaki tablo çıkmakta, bu da bize “ikililerden yedi” ifadesi hakkında ışık tutmaktadır:
Eksiler Artılar :
Sıradan birisi idi Seçilip peygamber yapıldı
Yetim idi Barınağa kavuşturuldu
Şaşırmış idi Doğruya iletildi
Dar gelirli idi Zenginleştirildi
Sıkıntılıydı Göğsü açıldı, ferahlatıldı
Yükü ağırdı Ağır yükü hafifletildi
Adı unutulacaktı Adı, sanı ve şanı yüceltildi
İ’tâ [Vermek]
Arapça’da vermek sözcüğü “اعطاء i’tâ” veya “ ايتاء îtâ” sözcükleriyle ifade edilir. “İ’tâ” sözcüğü, bir şeyi emanet veya geçici olarak değil, temlik veya devir yoluyla temelli olarak verme anlamındadır. Bu anlam aynı zamanda bir lütuf olarak vermeyi de içeren bir anlamdır. “Îtâ” ise “i’tâ”yı da kapsayacak şekilde, daha geniş anlamda (yol açarak, engelleri aşarak; getirerek- götürerek vermek) kullanılır. Yani “îtâ” hem temlik ve lütuf olarak vermeyi, hem de bir görev olarak süreli, emanet vermeyi ifade etmektedir. Kevser suresinde “i’tâ” ifadesi kullanıldığı için peygamberimize verilenlerin ilahî bir lütuf olduğu, bir şeye karşılık verilmediği ve emanet olmadığı anlaşılmaktadır. Keza Sad suresinin 39. ayetinde, Süleyman peygambere verilenlerin de aynı özellikte olduğu bu sözcüğün bir başka kullanım şekli olan “عطاء Atâ” ile ifade edilmesinden anlaşılmaktadır. Hicr suresinin 87. ayetinde peygamberimize verildiği belirtilenler ise hem lütuf hem de peygamberlik göreviyle bağlantılı olduğundan “îtâ” kelimesi ile ifade edilmiştir.
2Öyleyse Rabbin için salât et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek ol; toplumu aydınlatmaya çalış] ve karşılaşacağın zorlukları göğüsle!
Arap edebiyatının önemli sanatlarından biri olan ve daha önce Fatiha suresinde gördüğümüz “İltifat” sanatı bu ayette de hemen dikkati çekmektedir. Birinci ayette “إنّا Biz” zamiri kullanılmış ve ikinci ayette bu akışa uygun olarak “لنا Bizim için” denmesi gerekiyorken üçüncü tekil kişiye dönülerek “لربّك Rabbin için” denilmiştir.
“Biz” zamirinden “Rabb” ismine dönülmek suretiyle yapılan “İltifat” sayesinde hem ikinci ayet hükmünün etkinliği arttırılmış, hem de Alak suresinden bu yana hep ön plânda tutulmuş olan Allah’ın “Rabb” olma özelliği bu surede de ön plâna çıkarılmıştır. Çünkü dünyadaki ve ahiretteki yaşamımızın her anı, Allah’ın “Rabb”lığı, programcılığı ile tasarladığı üzere gerçekleşmekte ve insanların da bunu akıllarından hiçbir zaman çıkarmamaları gerekmektedir.
Ayette geçen “صلّ salli” sözcüğünün kökü ve türevlerinden Salat ile ilgili ayrıntılı bilgi Alak suresinde verilmiştir.
Nahr