30-KARİAH [FELAKET KAPISINI ŞİDDETLE ÇALAN]SURESİ
KARİAH SURESİ’NE GİRİŞ
Kariah suresi Mekke’de 30. sırada inmiştir. On bir ayetten oluşan sure, adını 1. ayetteki “el-Kariah” sözcüğünden almıştır.
Surede iki farklı kıyamet sahnesi âdeta bir film gibi canlandırılmıştır. Birinci sahnede korkunç bir çarpma sonucu yaşadıkları şokla şaşkınlık içinde ve kontrolsüzce davranan insanlar ve eski özelliklerini yitirip şekil değiştirmiş, âdeta atılmış renkli yün topakları hâline gelmiş dağlar [yeryüzü] yer almış; ikinci sahnede ise Allah’a hesap veren insanlardan terazisi ağır çeken “mutlular” ile terazisi hafif çeken “mutsuzlar” konu edilmiştir.
İnsanları kıyamet ile uyaran Kariah suresi, Kureyş suresinin arkasından inmiş olması dolayısıyla, başta nankör Mekkeliler olmak üzere, malına mülküne güvenip şımaranları ve sahip oldukları lütufların şükrünü ödemeyenleri hedef alan ince bir tehdit içermektedir.
30/ KARİAH [FELAKET KAPISINI ŞİDDETLE ÇALAN] SURESİ
Ayetlerin meali:
1Kâriah!
2Nedir o kâriah?
3Kâriah’ın ne olduğunu sana ne bildirdi?
4O gün, insanlar, darmadağın kelebekler gibi olurlar. 5Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.
6Ve hemen kimin tartıları ağır basarsa, 7işte o, hoşnutluk veren bir yaşayış içindedir. 8Tartıları hafif gelen kimse ise, 9işte onun anası uçurumdur/derin bir çukurdur. 10Onun ne olduğunu sana ne bildirdi?
11Kızgın bir ateş!
Ayetlerin Tahlili
- Ayet:
Kariah! [Felâket kapısını şiddetli çalan, şok eden!]
“Yaşlandıkça saçların dökülmesi, başın kelleşmesi” anlamına gelen “القرع Kar’ı” sözcüğünün “ismi fail”i olan “القارعة el-kariah” sözcüğünün ilk [vaz’] anlamı, “saçı döken, başı kel eden” demektir.[1] Ama zamanla “çok şiddetle vuran, çok şiddetle yüklenen şeyler, insanlara şok yaşatan ciddî felâketler” anlamında kullanılır olmuştur.
Bu anlam kayması, “el-kariah” sözcüğünün türetildiği “kar’ı” sözcüğü için de söz konusu olmuştur. Araplar itaatsiz köleleri asa ile dövmeyi “kar’ı” sözcüğüyle ifade etmişler ve “العبد يقرع بالعصى el-abdü yuqrau bil asa [köle sopa ile dövülür, yola getirilir]” demişlerdir. Sopa ile dövülmek bir insanın felâketi anlamına gelmesine rağmen, bu hastalıklı mantığın izleri “dayak cennetten çıkmadır” şeklindeki basmakalıp bir sözle günümüze kadar gelmiştir.
Bu surede “القارعة el-kariah” sözcüğü ilk [vaz’] anlamında değil, en büyük felâket olan “Kıyamet” anlamında kullanılmıştır. Surede “القارعة el-Kariah” sözcüğüyle ifade edilen “Kıyamet”in “el-Hâkkah”, “es-Sahhah”, “el-Ğaşiyeh” gibi ince anlamlar içeren başka isimleri de mevcut olup bu isimler inşallah ileride yeri geldikçe açıklanacaktır.
“القارعة el-kariah” sözcüğü, Kur’an’da bu sureden başka iki yerde daha aynı anlamda geçmektedir:
27-29,31Yine o kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı…” diyorlar. De ki: “Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah’ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar.” Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah’ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah’ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah’ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez/miadını şaşırmaz.
(Ra’d/27- 31)
4Semûd ve Âd, felaket kapısını şiddetli çalanı, şok edeni yalanladılar.
(Hakkah/ 4)
Semud ve Ad ile ilgili detay daha evvelki surelerde verilmişti. Kıyameti yalanlamalarından dolayı bu kavimlerin başına gelmiş olan felâketler oralardan tetkik edilebilir.
Rabbimizin Kur’an’daki beyanına göre, kıyamet “sayhah [korkunç bir gürültü, uğultu]” ile başlayacaktır:
68Ve sûra üflenmiştir de Allah’ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılıvermiştir. Sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar.
(Zümer/68)
49,50Onlar sadece birbiriyle çekişip dururlarken, kendilerini yakalayıverecek bir tek çığlıkla karşı karşıya kalacaklardır. İşte o zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine, yakınlarına da dönemezler.
(Ya Sin/ 49)
53Sadece bir tek çığlık olmuştur. Bir de bakmışsın ki hepsi huzurumuzda “hazır ol”a geçirilmişlerdir. 54Artık bugün kişi herhangi bir şekilde haksızlığa uğramaz. Ve sadece yapmış olduklarınız ile karşılıklandırılırsınız.
(Ya Sin/ 53)
15Ve bunlar, göz açıp kapayacak kadar bile gecikmesi olmayan bir çığlıktan başkasını beklemiyorlar.
(Sad/ 15)
41Ve sen bir seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver; 42o gün, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bu çıkış, diriliş günüdür.
(Kaf/ 41, 42)
Bu “الصّيحة sayha [korkunç gürültü, uğultu]” ile inançsızlar, en büyük felâketin kapılarına dayandığını anlayacaklar, göklerin çatlaması, Güneş ve Ay’ın söndürülmesi, yıldızların bulandırılması, dağların yürütülmesi, denizlerin kaynatılması, kısaca her şeyin hercümerç olması sonucunda şoka girerek ne yaptıklarını bilmez hâlde serserice dolaşacaklardır. Evrendeki tüm varlıklar kontrolsüz bir şekilde birbirlerine çarpacaklar ve birbirlerinin felâketlerini oluşturacaklardır. O gün kimse için dönüş veya kaçış imkânı bulunmayacaktır.
İşte, bu yüzden kıyamet “en büyük felâketin kapıları çalması” anlamında “القارعة el-Kariah” olarak isimlendirilmiştir.
Ayetin Cümle Yapısı
Görünürde öznesi, yüklemi, tümleci bulunmayan ve sadece “el-kariah” sözcüğünden ibaret bir cümle olan 1. ayet, bu yapısı itibariyle üzerinde bir miktar durmayı gerektirmektedir. Buradaki “القارعة el kariah” sözcüğü, ya öznesi mahzuf [gizli] bir yüklem, ya yüklemi mahzuf bir özne, ya da bir tahzir [uyarı] cümlesinde tümleçtir. Bu son varsayımda ayetin başında görünmeyen bir “اتّق itteki [sakın!]” uyarısı olduğu kabul edilebilir. Bu durumda “el-Kariah!” sözcüğü “o, şiddetle felâket kapısını çalandan kendinizi koruyabilirseniz koruyun!” anlamına gelir. Ancak burada “o, şiddetle felâket kapısını çalan”ın kelimelerle anlatılması çok zordur. Aslında bunun sözle değil de yaşatarak, göstererek, duyurarak, mesaja uygun efektlerle anlatılması, anlaşılmasını sağlamak bakımından en isabetli yol olacaktır: Yani bir bomba düşecektir ve… “Bommmmm!”
- ayeti oluşturan “القارعة el-kariah” sözcüğü, hem bu bombanın patlaması anındaki korkunç sesi, hem de bombanın geride bırakacağı felâketleri çağrıştırmakta ve ondan kaçış, kurtuluş olamayacağından Allah’ın koruması altına girmekten başka çare bulunmadığını ihtar etmektedir.
- Ayet:
Nedir o kariah [felâket kapısını şiddetli çalan, şok eden]?
Bu soru şekli ile “kariah”a, yani kıyamete iyice dikkat çekilmekte ve önemi ön plâna çıkarılmaktadır.
- ayet:
Kariah’ın [felâket kapısını şiddetli çalanın, şok edenin] ne olduğunu sana ne bildirdi?
Yani; “Onun ortada somut kanıtı ve tanığı olmadığı için, ne kadar kafa yorarsanız yorun, onun ne ölçüde bir felâket olduğunu kavrayamazsınız, tahayyül edemezsiniz. Bilginiz ve anlayışınız onu idrak edebilmekte yetersizdir. Bu sebeple onu size öğretecek olana; Allah’a, O’nun açıklamalarına kulak verin!”
4, 5. Ayetler:
O gün, insanlar, darmadağın küçük kelebekler [pervaneler] gibi olurlar.
Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.
Bu ayetlerde, kıyametin mahiyeti insanlar için tam olarak anlaşılamaz bir nitelikte olduğundan, o gün nelerin olacağı bildirilmektedir.
Ancak, o gün olacakların ayrıntılarına girmeden önce, bir hususun belirtilmesinde yarar görüyoruz: Kıyamet, iki aşamalı tek bir gündür. Birinci aşamada evrenin yok olması, ikinci aşamada ise yeniden dirilme, haşr ve hesap verme gibi olaylar söz konusudur. Allah zamandan münezzeh olduğu için, gelmiş geçmiş tüm insanlar Allah’a göre o gün bir anda ölmüş ve bir anda dirilmiş durumdadır. Yani geçmişte yaşamanın, bugün hayatta olmanın veya gelecekte yaşayacak olmanın o günde hiçbir önemi yoktur. Durum böyle olunca, “kabir hayatı” diye bir hayatın olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu bölümde sunmuş olduğumuz Neml suresinin 87. ve Zümer suresinin 68. ayetinden de bu husus kolayca anlaşılmaktadır.
- ve 5. ayetler, kıyametin birinci aşamasına ait manzaraları anlatmaktadır. Fakat bazı yorumcular bu iki manzaranın ahirette olacağını, yani kıyametin ikinci aşamasına ait olduğunu ileri sürmüşler ve bu ayetlerin Kamer suresinin 7. ayeti ile aynı anlama geldiğini belirtmişlerdir. Hâlbuki bu iki ayet, mevcut evrenin şekil değiştirmesine, yok olmasına, yani kıyametin birinci aşamasına ait bilgiler vermekte, Kamer suresinin 7. ayeti ise kargaşanın olmadığı bir ortamda düzenli bir şekilde Allah’ın huzuruna çıkışı anlatmakta, dolayısıyla kıyametin ikinci aşamasından haber vermektedir:
6-8O hâlde onlardan geri dur. O günde Çağırıcı’nın, bilinmedik/ yadırganan bir şeye çağırdığı o günde gözleri düşkün düşkün, o davetçiye hızlıca koşarak kabirlerinden çıkarlar. Sanki onlar darmadağın çekirgeler gibidirler. O, kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, “Bu, zor bir gündür” derler.
(Kamer/ 6- 8)
Ayrıca 5. ayette sözü edilen dağlar, kıyametin birinci aşamasında değişime uğrarlar ve kıyametin ikinci aşamasında “dağ” olarak bahisleri geçmez:
18O gün Sûr’a üflenir; siz de hemen bölükler hâlinde gelirsiniz.
(Nebe/ 18)
4-6Onlar, büyük bir gün için; insanların âlemlerin Rabbi için ayakta dikilecekleri gün için tekrar diriltileceklerini bilmiyorlar mı?
( Muttaffifin/ 6)
71Ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlar, kesinlikle bölük bölük cehenneme sevk olunacak. Sonunda oraya vardıklarında kapıları açılacak. Ve onun bekçileri onlara: “İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” diyecekler. Onlar: “Evet geldi” diyecekler. –Velâkin kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden üzerine azap kelimesi hak oldu.–
“72Sürekli olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından” denildi. –Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!–
73Rablerine karşı Allah’ın koruması altına girmiş olan kişiler de kesinlikle cennete bölük bölük sevk edilecek. Sonunda oraya vardıkları, kapıları açıldığı ve bekçileri onlara: “Selâm sizlere, tertemiz geldiniz!” dediği zaman “Sonsuz olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!” denilecek.
(Zümer/ 71- 73)
İnsanların Pervaneler Gibi Oluşu
Ayetin orijinalindeki “الفراش el-feraş” sözcüğü, “فراشة feraşet” sözcüğünün çoğulu olup “pervaneler” demektir. “Feraşet [pervane]” de, genellikle geceleri ortaya çıkan, ışığın veya ateşin çevresinde uçuşan küçük kelebektir. Bir adı da “gece kelebeği” olan pervaneler, bilindiği gibi düzensiz uçuşlarla ışığın veya ateşin çevresinde dolaşırlar ve sonunda ışık kaynağının ısısıyla yanarlar. İşte, insanların kıyamet günündeki hâlleri de bu pervanelere benzetilmiştir.