83-İNŞİKAK SURESİ
GİRİŞ
Adını 1. ayetteki “ انشقّتinşakkat” fiilinin mastarı olan “ الإنشقاقinşikak” sözcüğünden alan sure Mekke’de 83. sırada inmiştir.
Sure, bir önceki sure olan İnfitar’ın devamı mahiyetinde olup ilk beş ayeti “zaman zarfı” olarak İnfitar’ın son ayetinin öğesi durumundadır. “Zaman zarf”ı olan bu bölümde kıyametin nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği anlatılmış ve kıyametin gerçekleşeceğine ilişkin deliller gösterilmiştir. İnfitar suresinde yer alan kıyamet ve ahiret günü gibi konular burada hem teyit edilmiş hem de detaylandırılmıştır.
İyilerle kötülerin kıyamet günündeki halleri açıklanmış ve kâfirler kesin bir ifadeyle uyarılıp kınanmışlardır.
MEAL:
İnşikak 1-5gök yarıldığı, Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman; yeryüzü de dümdüz olduğu, içinde ne varsa attığı, boşaldığı ve Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman …
6Ey insan! Şüphesiz sen Rabbine doğru koştukça koşan birisin. Sonunda da O’na kavuşacaksın.
7-9Artık, kitabı sağ eline verilen kişiye gelince; o, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve o, sevinçli olarak yakınlarına dönecektir.
10-14Kitabı kendisine arkasından verilen kişiye gelince de o, ölümü çağıracak ve alevli ateşe girecektir. Şüphesiz o, yakınları içinde sevinçli idi. Şüphesiz o, asla dönmeyeceğine kani idi.
15Hayır, şüphesiz Rabbi onu çok iyi görendi.
16-19O hâlde, o şafak, gece ve içinde barındırdığı şeyler derlendiği zaman o ay kanıttır ki, siz kesinlikle hâlden hâle biniyorsunuz [sürekli değişeceksiniz, asla yok olup gitmeyeceksiniz].
20,21O hâlde onlara ne oluyor? İman etmiyorlar ve kendilerine Kur’ân okunduğu vakit boyun eğip teslimiyet göstermiyorlar/ikna olmuyorlar?
22Aksine kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler yalanlıyorlar.
23Hâlbuki Allah, içlerinde sakladıklarını en iyi bilendir.
24Artık sen onlara elem verici bir azabı müjdele.
25Ancak iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler bunun dışındadır, onlar için tükenmez bir ücret/ödül vardır.
TAHLİL:
İnşikak 1-5gök yarıldığı, Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman; yeryüzü de dümdüz olduğu, içinde ne varsa attığı, boşaldığı ve Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman …
Surenin ilk beş ayetinden oluşan bu pasajda kıyamet günü tasvir edilmektedir. Tasvir edilen bu durumlar, İnfitar suresinin son ayetindeki “O gün” ifadesinin açılımıdır. Bu durum, tıpkı Vakıa suresinin 1-6. ayetlerinin durumu gibidir.
Şöyle ki: Vakıa suresinin ilk altı ayeti nasıl bir önceki sure olan Ta Ha suresinin 135. ayetinin “hal, zaman zarfı” öğesi durumunda olup anlamca onun açılımı ise, bu ayetler de İnfitar/19’un anlamca açılımı olup onun “hal, zaman zarfı” öğesi durumundadır. Aynı durum ileride “zilzal” suresinde de gelecektir.
Bu durum dikkate alınarak pasajın takdiri şöyle yapılabilir:
“Din Günü’nün ne olduğunu sana ne bildirdi? Sonra bir kere daha, Din Günü’nün ne olduğunu sana ne bildirdi? O gün [din günü], kimse kimseye malik olmaz [efendilik yapamaz]. Ve o gün; Gök yarıldığı, Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman; yeryüzü de dümdüz olduğu, içinde ne varsa attığı, boşaldığı ve Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman, buyruk Allah’a aittir.”
Klasik kaynaklarda ise surenin başındaki ayetlerin doğru anlaşılabilmesi için şu yollar aranmıştır:
“Şartların Cevabı
Bil ki, Cenâb-ı Hakk’ın, bu sûrenin başından buraya kadar olan ifadeleri, bir şart cümlesi [cümleleri]dir. Binâenaleyh, bunların mutlaka bir cezası, cevabı olması gerekir. Âlimler bu cevabın ne olduğu hususunda ihtilaf etmiş ve şu izahları yapmışlardır.
1- Keşşaf sahibi şöyle der: “Burada, “İzâ” edatının cevabı, anlayan herkesin [hayal gücünü çalıştırarak] her şeyi anlayabilmesi için hazfedilmiştir. Böylece de bu, daha fazla korkutucu ve ürkütücü olmuştur.”
2- Ferrâ ise şöyle der: “Burada bu şartın cevabı getirilmemiştir. Çünkü şartın cevabının ne olacağı malumdur. Zira, bunun manası, Kur’ân’ın diğer ayetlerinde de defaatle geçmiştir. Dolayısıyla da maruf ve malum olmuştur. Ki, bunun bir benzeri de Cenâb-ı Hakk’ın, “İnnâ enzelnâhu fi leyleti’l-Kadri (Kadr/1” ifadesidir. Burada “Huve” zamirinin mercii olan Kur’ân kelimesi zikredilmemiştir. Çünkü bu zamirin merciinin Kur’ân olduğu diğer yerlerde açık bir biçimde geçmektedir.”
3- Bazı muhakkikler de şöyle demişlerdir. Bu şartın cevabı, “Fe mulâkîhi” ifadesi olup aradaki “Yâ eyyuhe’l-insânu inneke kâdihun” ifadesi ise itiraziyye cümlesidir. Ve bu, tıpkı bir kimsenin “Şöyle şöyle olduğunda, ey insan, bu esnada yaptığın iyi ve kötü şeyleri görürsün” demesi gibidir. İşte burada da böyledir. Buna göre kelamın takdiri, “Kıyamet günü olduğu zaman, insan ameliyle baş başa kalır” şeklindedir.
4- Ayette, bir takdim-tehir vardır. Buna göre adeta sanki “Ey insan, sen, Rabbine doğru didineceksin. Derken, gök parça parça olduğunda, yarıldığında ve kıyamet koptuğunda ise, O’nunla karşılaşacaksın” denilmek istenmiştir.
5- Kisâî, bu cevabın “Fe emmâ men ûtiye kitabehu (İnşikâk/7)” ifadesi olduğunu; “Yâ eyyuhe’l-insânu inneke kâdihun” ifadesinin ise araya giren bir cümle-i mu’teriza olduğunu, buna göre kelamın takdiri manasının “Gök yarıldığında ve şöyle şöyle … olduğunda, kime de kitabı sağdan verilirse, şöyle şöyle; kime de kitabı arkasından verilirse şöyle olur…” şeklinde olduğunu söylemiştir. Bunun bir benzeri de Cenâb-ı Hakk’ın “Şayet benden size bir hidayet rehberi gelir de, kim de benim hidayetime tabi olursa, onlara korku yoktur (Bakara/38)” ayetidir.
6- Kâdî şöyle demiştir: “Şartın cevabı, “İnneke kâdihun” ifâdesinin delalet ettiği şeydir. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki “Ey insan, yaptığını görüyorsun. Binâenaleyh, ahirette nimetler elde etmen için, bu gün için çalış çabala, didin” demek istemiştir.”[1]
Kıyametin dehşetinin anlatıldığı bu ayetlere göre, o gün göğün ve yeryüzünün düzeni bozulacaktır. Durum gerçekten dehşet vericidir. Gökte milyarlarca yıldızın düzeni bozulmuş, gök paramparça olmuştur. Yeryüzü de küreselliğini kaybetmiş, dümdüz olmuş, içi dışına çıkmıştır. Artık gök ve yeryüzü Rabbinin emrine boyun eğmiştir. Evren O’nun planladığı programa aynen uymuş ve plan gerçekleşmiştir. İşte, bu ortamda buyruk sadece Allah’ındır. Allah’tan başka kimsenin herhangi bir şeye müdahalesi söz konusu değildir.
Paragrafta yer alan fiiller “mutavaat” veya “edilgen” kalıplarla gelmiştir. Fiillerin bu kalıplarla yer almasından, gelişen olayların kendi kendine olmadıkları, Allah tarafından bir plan ve program gereği oluşturuldukları anlamı çıkmaktadır.
11Sonra duman hâlinde bulunan göğe yerleşti/ egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de, “Biz isteyerek geldik” dediler.
(Fussılet/11)
Evrendeki oluşumlar ile ilgili olarak konumuz olan pasajda yer alan ayrıntı bundan evvelki surelerde de birçok kez (Ta Ha/105- 107, Zilzal/1, 2, İnfitar/1-5, Adiyat/9- 11) dile getirilmişti:
6Ey insan! Şüphesiz sen Rabbine doğru koştukça koşan birisin. Sonunda da O’na kavuşacaksın.
Bu ayette Rabbimiz doğrudan insana hitap ederek aklını başına toplamasını istemektedir. Bu ifadesi ile insana gidecek başka yerinin olmadığını hatırlatmaktadır.
5Aslında o insan, önünü; kalan ömrünü din-iman tanımayıp kötülüğe batmakla geçirmek istiyor: 6Soruyor: “Kıyâmet günü ne zamanmış?”
7-10İşte, göz şimşek gibi çaktığı, ay tutulduğu ve güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, işte o gün insan, “Kaçış nereye/kaçacak yer neresi?” der.
11Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Sığınak diye bir şey yoktur. 12O gün varıp durmak sadece Rabbinedir/ o gün varılıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
(Kıyamet/5-12)
Ayette “Ey insan!” diye seslenilen varlık, İnfitar suresinde de konu edilmiş olan insan cinsidir; “Ey Âdemoğlu!” demektir. Ona “Sen doğduğun andan itibaren koşarak Rabbine gidiyorsun. Sonunda da ona kavuşacaksın” denilmektedir.
Burada konu edilen “insan”ın belirli bir şahıs olduğu da ileri sürülmüştür:
“Mukatil dedi ki: Bu (insan ile) el-Esved b. Abdi’l-Esed kastedilmektedir. Ayrıca Ubey b. Halef’in veya bütün kâfirlerin kastedildiği de söylenmiştir. “Ey kâfir, sen … çalışıp çabalamaktasın.[2]
“İbn Abbas (r.a)’a göre bu ifadeyle Ubeyy İbn Halef kastedilmiş olup, onun didinmesi ise dünyayı elde etmede, Hz. Peygamber (s.a.s)’e eziyet etmede ve küfründe ısrar etmesindeki çaba ve gayret göstermesi kastedilmiştir. Ama doğru olanı ise ayetteki bu ifadenin genel [cins] manasına alınmasıdır. Çünkü böyle alınması daha çok mana temin eder. Bir de, Cenâb-ı Hakk’ın “Kime kitabı sağından verilirse …” ifadesi ile “Kime kitabı arkasından verilirse …” ifadesi, o cinsin iki türü gibidirler. Bu ise, o ifadenin cins olması durumunda tam ve mükemmel olur.”[3]
Ayetteki “Ey İnsan! Şüphesiz sen, Rabbine doğru koştukça koşan birisin” ifadesinden bizim anladığımız ise şöyledir:
“Ey İnsan! Sen, dünyada bir dizi zorluk ve sıkıntı çekmekte, yorulmaktasın. Aslında hiç huzurun ve rahatın yok. Aklın varsa bu çabayı, mesaiyi sana yarayacak konularda harca! Yorulduğuna, sıkıntı çektiğine değsin. Heba olup gidecek şeyler için yorulma, sıkıntı çekme!”
7-9Artık, kitabı sağ eline verilen kişiye gelince; o, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve o, sevinçli olarak yakınlarına dönecektir.
Bu ayetlerde, dünyayı iyi değerlendiren kimselerin ahiretteki durumları nakledilmektedir.
Temiz inanca ve iyi amele sahip olanların amel defterleri, yaptıklarının kayıtlarının yer aldığı kitap [hayat tutanağı] sağ ellerine verilmekte, hesapları kolaylaştırılmakta ve bu kimseler mutlu olarak cennetteki yakınlarının yanına gönderilmektedirler.
Ayetteki “ اهلehl [yakınlar]” ifadesi Kur’an bütünlüğü çerçevesinde ele alındığında, bununla “Allahın cennette sunacağı yakınlar”ın ve “dünyadaki yakınlarından imanlı olup da cennete girebilmiş olanlar”ın kastedildiği anlaşılmaktadır
10Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
11İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır.
12İşte öne geçenler, Naim cennetlerindedirler.
13,14Birçoğu evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir. 24Onlar, yaptıklarına karşılık olarak, 15mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. 16Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. 17,23Çevrelerinde, kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler –ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir– beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; hiç büyütülmeyen çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. 25Orada boş söz, saçmalama ve günaha sokan şeyleri işitmezler. 26Sadece söz olarak: “Selâm [sağlık, esenlik, mutluluk], selâm [sağlık, esenlik, mutluluk]!”
27-34Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! Onlar, dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen; tükenmeyen ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.
35Şüphesiz Biz, kirazı, muzu, gölgeleri, fışkıran suyu öyle bir yaratışla yarattık. 36-38Ki onları, sağın ashâbı için albenili ve hepsi bir ayarda hiç dokunulmamışlar yaptık.
39,40Bir cemaat, çoğu öncekilerdendir. Bir cemaat da sonrakilerdendir.
(Vakıa/10- 40)
16İşte bilgeleşmiş, bilinçlenmiş bu kimseler, vaat olunup durdukları doğru bir vaat olarak ve kendileri haksızlığa uğratılmadan, Allah’ın onlara amellerini tam olarak ödemesi için kendilerinden, yaptıklarının en güzelini kabul edeceğimiz ve cennet ashâbı içinde kötülüklerden koruyacağımız kimselerdir.
(Ahkaf/16)
17-20Şüphesiz Allah’ın koruması altına girmiş kişiler, Rablerinin kendilerine verdiği ile sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak, zevk ü sefâ sürerek cennetlerdedirler, nimetler içindedirler. Ve Rableri onları cehennem azabından korumuştur. Biz onları iri gözlülerle eşleştirdik de. –“Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için!”–
21Ve iman eden, soyları da iman ile kendilerine uyan kimseler; işte Biz, onların soylarını da kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden bir şey eksiltmedik. Herkes kendi kazandığıyla rehindir.