68-ĞÂŞİYE SURESİ
GİRİŞ
“ غاشيةĞâşiye” suresi, Mekke’de 68. sırada inmiş olup adını 1. ayetteki “Ğâşiye [Kuşatan]” sözcüğünden almıştır.
Bu surede de yine müminlerin ve müşriklerin âhıretteki durumları ele alınmıştır. Afaktaki [evrendeki, dış dünyadaki] birçok ayete işaret edilerek müşriklerden akıllarını başlarına almaları istenmiş, Resulullah’a da asli görevi hatırlatılarak insanlara öğüt vermesi emredilmiştir.
İçeriğinden anlaşıldığına göre, sure bir defada topluca indirilmiştir.
MEAL:
1Kuşatan’ın haberi sana geldi mi?
2,3Kişiler var ki, o gün çalışmış, yorulmuş olmasına rağmen eğilmiş, aşağılığa düşmüştür, 4,5onlar kızışmış bir ateşe yaslanırlar, kızgın bir kaynaktan sulanırlar.
6,7Onlar için güç vermeyen ve açlığı gidermeyen kuru bir dikenden başka yiyecek yoktur.
8-16Kişiler de var ki, o gün nimetler içindedirler, çalışmaları için hoşnutturlar, yüksek bir cennettedirler, orada boş bir söz işitmezler. Orada akan bir kaynak vardır; orada yükseltilmiş divanlar, konulmuş kadehler, dizilmiş yastıklar, yayılmış halılar vardır.
17Peki yeniden dirilmeye inanmayanlar, develere/ yağmur yüklü bulutlara bakmıyorlar mı, onlar nasıl oluşturulmuş?
18Ve gökyüzüne bakmıyorlar mı, o nasıl yükseltilmiş?
19Ve dağlara bakmıyorlar mı, onlar nasıl dikilmiş?
20Ve yeryüzüne bakmıyorlar mı, o nasıl yayılmış?
21,22Haydi, öğüt ver/ hatırlat, şüphesiz sen, sadece bir öğütçüsün/hatırlatıcısın. Sen, onların üzerinde bir zorba değilsin.
23,24Ancak/ Gözünüzü açın, kim yüz çevirir ve küfrederse; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse artık Allah, ona en büyük azap ile azap edecek.
25Şüphesiz onların dönüşleri yalnızca Biz’edir.
26Sonra, şüphesiz onların hesabı da yalnızca Bizim üzerimizedir.
TAHLİL:
1Kuşatan’ın haberi sana geldi mi?
Sure, insanların başına gelecek ve kurtulmalarının mümkün olmayacağı büyük felakete dikkat çekilerek peygambere ve tüm dinleyenlere yöneltilen bir soru başlamıştır. Bu soru, cevabı belli olan bir sorudur ve anlamı “Kuşatan’ın haberi sana gelmiş bulunmaktadır” demektir. Haberi gelen bu olay, dehşet ve korkutucu halleriyle bütün mahlûkatı kapsayacak olan kıyamettir. Bu ifadeler ile müşrikler korkutulmakta, müminler de müjdelenmektedir.
Kıyametin tüm insanlığı sarıp sarmalayacağı, cehennemin de inkârcıları kuşatacağı birçok ayette (Ta Ha/135, Vakıa/1- 7, İbrahim/48- 51, Yusuf/107, Ankebut/55, Araf/41) bildirilmiştir.
2,3Kişiler var ki, o gün çalışmış, yorulmuş olmasına rağmen eğilmiş, aşağılığa düşmüştür, 4,5onlar kızışmış bir ateşe yaslanırlar, kızgın bir kaynaktan sulanırlar.
6,7Onlar için güç vermeyen ve açlığı gidermeyen kuru bir dikenden başka yiyecek yoktur.
Bu ayetlerde, “ غاشيةğâşiye” diye nitelenen olay anında meydana gelecek hallerden müşriklere yönelik olanlar kısaca nakledilmektedir: “Yüzler [kişiler] var ki, o gün çalışmış, yorulmuş olmasına rağmen eğilmiş, zillete düşmüştür, onlar kızışmış bir ateşe yaslanırlar, kızgın bir kaynaktan sulanırlar. Onlar için güç vermeyen ve açlığı gidermeyen kuru bir dikenden başka yiyecek yoktur.”
“ وجوهVücûh [yüzler]” sözcüğü ile kişilerin “zat”ları kastedilmiş olup ayette bir “cüz’iyyet mecaz-ı mürseli” yapılmıştır. Kast edilen kimseler bizzat o yüzlerin sahipleridir. Sözü edilen bu yüzler ise, o gün bürünecekleri nitelikler itibariyle inkârcıları temsil etmektedir. Vesikalık fotoğraftaki bir yüz nasıl o kişinin bütün varlığını temsil ediyorsa, “yüz” sözcüğü de Arapçada varlıkların en belirleyici organı olması sebebiyle o yüzün ait olduğu varlığı temsil eder.
Suçluların ahiretteki zelillikleri; kızgın ateşe sokulmaları, kaynar su, irin içirilmeleri, diken yedirilmeleri ve diğer aşağılanma şekilleri birçok ayette dile getirilmiştir. Bu ayetlerden bazılarını naklediyoruz:
12Suçluları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de sâlih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz” derlerken bir görsen!
(Secde/12)
45Ve sen, onları aşağılıktan dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ateşe sunulduklarını göreceksin. İman etmiş kimseler de: “Şüphesiz zarara uğrayanlar, kendilerini ve ailelerini, yakınlarını kıyâmet günü zarara uğratmış olan kimselerdir” dediler. Gözünüzü açın! Şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar devamlı bir azap içerisindedirler.
(Şûra/ 45)
108O gün, hiçbir eğriliği olmayan o davetçiye uyarlar ve Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için sesler kısılmıştır. Artık sadece hafif bir ses duyacaksın.
(Ta Ha/108)
Ve Saffat/161- 163, Hakkah/30 37, Nisa/115, Rahman/44, Kehf/29, Hakka/30- 37, Müzzemmil/12,13, Saffat/63, Duhan/43, Vakıa/52.
Kur’an’ın bazı yerlerinde cehennemliklerin zakkum ve irinden başka yiyeceklerinin olmadığı ifade edilirken, burada kuru bir dikenden başka yiyeceklerinin olmadığı anlatılmaktadır. “Kuru bir diken” ile “işe yaramaz, insan yiyeceği olmayan, azap edilenlerin de yemeyeceği bir yiyecek” kastedilmiş ve müşrikler aşağılanmıştır. Bunlarla ilgili,
Duhan/43-46Şüphesiz zakkum ağacı, aşırı günahkârların yiyeceğidir. O, erimiş maden gibidir, kızgın bir sıvının kaynaması gibi karınlarda kaynar.
Hakka.36Sadece hata edenlerin yiyeceği olan bir irinden başka yiyecek de yok.– buyurulmuştur.
Burada konu edilen farklılıklar, – ahırette Mü’minlere verilen mükafatların amellere göre farklı olduğu gibi (mesela Vakıa suresinde Ashabı yemin ve Sabikun’un nimet farklılığı gibi) müşriklere yapılacak azabın da çeşitliliğini ve müşriklerin tabaka ve derecelerinin farklılığını göstermektedir.
Yani kimine “kaynar su, kuru diken”, kimine “irin”, kimine de işkence yiyeceği olarak “ermiş maden gibi kaynayan zakkum” yedirilecektir.
Yani “Sakala göre ıraş” örneği gibi.
Ğaşiye/5-7, de Ahıret ve cehennem inkarcıları, Duhan/43-46’da Kendini KERİM ve AZİZ sayan Ebu cehil Velid b. Muğıre gibi KÖY Ağaları, Hakka/36’da Malına saltanatına güvenen günahkarlar konu edilmektedir.
- ayetteki “çalışmış, yorulmuş olmasına rağmen” ifadesinden, sözü edilen inkârcılar grubunun bir şeyler yapmış oldukları ama emeklerinin boşa gittiği anlaşılmaktadır. Zira imansız olarak işlenen amellerin işe yaramayacağı, teraziye konmayacağı birçok kez ihtar edilmiştir:
103De ki: “Ameller bakımından en çok zarara uğrayanları haber verelim mi? 104Onlar, yapay olarak, güzellik ürettiklerini sanırken, dünyadaki çalışmaları da boşa gitmiş olan kimselerdir.”
105İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’na ulaşmayı bilerek reddetmiş/ inanmamış kimselerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitti. Artık kıyâmet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız/ hiç bir değer vermeyiz.
106İşte, küfürleri; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri, Benim âyetlerimi ve elçilerimi alaya almaları sebebiyle, onların cezaları cehennemdir.
(Kehf/103- 106)
85Ve kim İslâm’dan başka bir din ararsa, o takdirde hiçbir zaman ondan kabul edilmeyecektir. Ve İslâm’dan başka din arayan kimse, âhirette zarar edenlerden olacaktır.
(Al-i Imran/85)
91Şüphesiz ki küfretmiş; Allah’ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş ve bu durumda oldukları hâlde de ölen şu kişilerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın –onu fidye/kurtulmalık verseler bile– asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur.
(Al-i Imran/91)
8-16Kişiler de var ki, o gün nimetler içindedirler, çalışmaları için hoşnutturlar, yüksek bir cennettedirler, orada boş bir söz işitmezler. Orada akan bir kaynak vardır; orada yükseltilmiş divanlar, konulmuş kadehler, dizilmiş yastıklar, yayılmış halılar vardır.
İnkârcılarla ilgili anlatımdan sonra bu ayet grubunda da müminleri kuşatan ahiret ortamı ve oradaki halleri anlatılmaktadır. Müminler, çektikleri meşakkatler ve salihat işlemeleri karşılığında ahirette tüm bunların karşılığını fazlasıyla almışlar ve çok mutlu bir konumdadırlar.
Cennetliklerin konumları Kur’an’da birçok (Muttaffifin/22-24, Nebe’/31- 37, İnsan/5- 22, Vakıa/15- 26, Yunus/26, Hıcr/45 48, Meryem/62, Tur/23) kez nakledilmiştir:
17Peki yeniden dirilmeye inanmayanlar, develere/ yağmur yüklü bulutlara bakmıyorlar mı, onlar nasıl oluşturulmuş?
18Ve gökyüzüne bakmıyorlar mı, o nasıl yükseltilmiş?
19Ve dağlara bakmıyorlar mı, onlar nasıl dikilmiş?
20Ve yeryüzüne bakmıyorlar mı, o nasıl yayılmış?
Bu ayet gurubunda Rabbimiz zihinleri afaktaki [dış dünyadaki, evrendeki] ayetlere yönelterek insanların bu ayetler hakkında gözlem yapmalarını istemektedir. Bunu soru yönelterek yapması, söz konusu ayetleri gördükleri halde gerçeği anlamayanları kınama anlamı taşımaktadır. Zira tefekküre dayanan bir gözlem sonunda Allah’a inanmamak ve O’nun yeryüzünü ve tüm evreni bir ecel ile yarattığını anlamamak mümkün değildir.
Dağlar, gökyüzü ve arza yönelik ayetler daha önce birçok kez detaylı olarak nakledilmişti. Burada özellikle dikkat çekilen nokta “İbil”in yaratılışı olgusudur.
- ayette geçen “ إبلibil” sözcüğü, ilk Mushaflarda “ ا ب لebl” harfleriyle harekesiz olarak yazılıdır. Bu sözcüğü harekelerken [ses verirken] “ إبلibil” veya “ إبّل ibbil” olarak okumak mümkündür. Sözcük “ibil” şeklinde okunursa “deve”; “ibbil” şeklinde okunursa “yağmur yüklü bulut” anlamına gelmektedir.
Derim ki: el-Asmaî Ebu Said Abdulmelik b. Kurayb’ın naklettiğine göre, Ebu Amr şöyle demiştir: “Artık onlar bakmazlar mı devenin nasıl yaratıldığına?” buyruğundaki “İbil” kelimesini şeddesiz olarak okuyanların bu okuyuşu ile maksat devedir. Çünkü deve dört ayaklılardandır. Yere çöker ve üzerine yük vurulur. Diğerleri ise dört ayaklı olmakla birlikte, yük onlara ayakta oldukları halde vurulur.
Bu kelimeyi şeddeli olarak okuyanların okuyuşuna göre ise, bununla su ve yağmur taşıyan bulutlar kastedilmiş olur.[2]
Kelimenin kıraati genelde “ إبلibil [deve]” diye kabul görmüş olsa da, biz her iki okuyuşa göre de değerlendirme yapacağız:
İBİL [DEVE]
Vahyin ilk muhatapları olan Arapların dikkati yaşam alanlarındaki en önemli hayvan olan deveye çekilmiş, devenin yaratılış özellikleri üzerinde düşünerek Allah’ı tanımaları, takdir etmeleri sonucuna varmaları istenmiştir.
Gözlem yapıldığında, Allah’ın deveyi insana boyun eğdirdiği, küçük bir çocuğun bile deveyi yönlendirebildiği görülür.
Deve birçok hayvanın özelliğini topluca taşır. Rabbimiz, insanlarca yetiştirilen hayvanları çeşitli maksatlardan ötürü; kimini eti yenilsin, kimini sütü içilsin, kimini yolculukta binilsin, kimini de insanların eşyalarını taşısın diye yaratmıştır. Bu hayvanların içinde insanlara süs ve güzellik olsun diye yaratılanlar da vardır. Gerçek şu ki, sayılan bu özelliklerin hepsi de devede mevcuttur. Çünkü eti yenir, sütü içilir, yük taşıtılır, üzerine binilir, dersinden ve yününden istifade edilir. Bu özellikleriyle bölge insanının en gözde varlığıdır.
71Ve onlar görmediler mi ki, Biz şüphesiz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar oluşturduk da onlar, onlara sahip bulunuyorlar.